|
||
MEHMET AKİF
VE ÇAĞDAŞ BİLİM Bilim,
hayat ve kainatın uyduğu kanunları araştırıp açıklayan ve varlıklar
arasındaki ilişkiyi tespit etmeye çalışan bağlantılar sistemidir.
Ünlü bilim
felsefecisi Popper bilimi
Bilim,
teknoloji ve bilim politikası son derece önemlidir. Çünkü bir ülke
bilim ve teknolojide başarılı olamayınca geri kalmaktan kurtulamaz;
milli güvenliğini ve bağımsızlığını koruyamaz. Sekizinci
yüzyıldan on üçüncü yüzyıla kadar dünya biliminin öncüleri Müslüman
bilginlerdi. Bu dönemden sonra Avrupa’da bilim ilerlemeye başlarken;
Doğuda önce durakladı ve onaltıncı yüzyıldan sonra da iyice
geriledi. 1631
yılında Koçi Bey tarafından Dördüncü Murat’a sunulan risalede “
Bilginin devamı bilginlerledir.O yüzden
yüce ataları zamanında bilgiye ve bilginlere olan hürmet ve ikram hiç
bir devlette olmamıştır... Bugün ilim yolu dahi fevkalade bozulmuştur... İlmiyeye ait yüksek makamların şunun
bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir.” denmektedir.
1699 Karlofça Barışı' ndan sonra bilim ve teknikte geri kaldığımız
iyice anlaşılmış; bazı devlet ve fikir adamları bu mesele üzerinde
kafa yormaya başlamışlardır. 1839
Tanzimat hareketini izleyen yıllarda bilim ve teknik Türk Edebiyatı’na
da girmiş ve genel olarak yüceltilmiştir. Diğer taraftan, 1849’dan
itibaren Avrupa’ya devamlı öğrenci gönderilmiş, böylece ilim ve
fendeki açık kapatılmak istenmiştir. Ne yazık ki, Türkiye bilim yarışında
bugüne kadar başarılı olamamıştır. Dünyanın
en uzun ömürlü imparatorluğunu kuran ve dünya liderliğini çok uzun
süre elinde tutan Türk’lerin başaramadığını, tarihte büyük
devlet olamamış Japonlar kısa sürede başarmışlardır. Japonya Batıyla
temasa 1854 yılında başlamış; 1868’de Meiji (ışık) devrimini
yapmış ve 1905’de Avrupa ülkeleri seviyesini yakalamıştır.
Japonlar, Batıda üstün olan her şeyi almış, geleneksel kurumlarını
korumuş, en eski ile en yeniyi yan yana, uyum içinde yaşatmıştır. İstiklal
Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy (1873 - 1936) 1893 yılında Baytar ve
Ziraat Mektebini birincilikle bitirmiş, fen bilimlerinin önemini kavramış,
Pasteur’e ve Onun şahsında bilime hayranlık duymuştur. Ayrıca Akif
Almanya’yı görmüş ve İslam ülkelerini gezerek Doğunun sefil ve
perişan durumunu yakından tespit etmiştir. Akif’in
topluma olan mesajları Safahat adlı kitapta toplanmıştır. Safahat 7
ayrı kitaptan ibarettir. Akif, bu kitaplarda milletinin dertlerini ve ıstırabını
şiirin gücüyle terennüm etmiş, her kesimden insanımıza, özellikle
gençlere yol göstermiş, karanlıktan aydınlığa çıkabilmenin çarelerini
araştırmıştır. O, çağdaşları içinde bilimi en fazla öne çıkaran
bir şair ve düşünürdür. Safahat’ın
1908 - 1910 yılları arasında yazılan birinci kitabında, “ Yer çalışsın,
gök çalışsın, sen sıkılmazsan otur ! ” diyen Akif, ikinci kitapta
Doğudaki eski ünlü ilim merkezlerinin mevcut acıklı durumunu gözler
önüne sermiştir:
“O Buhara, o mübarek, o muazzam toprak;
Zilletin koynuna girmiş uyuyor mustağrak !
İbn-i Sina’ları yüzlerce doğurmuş iklim,
Tek çocuk vermiyor ağuşuna ilmin, ne akim !
O rasad-hânei dünyâ, o Semerkand bile;
Öyle dalmış ki hûrâfâta o mâzisiyle."
"Sayısız medrese var gerçi Buhara' da bugün...
Okunandan ne haber ? On para etmez fenler,
Ne bu dünyada soran var, ne de ahirette geçer !".
|