|
||
Akif,
giden üçyüz senelik ilmi tez elden edinmemiz gerektiğini, manevi oğlu
Asım yoluyla bütün gençlerden ister ve yarının ilminin çok müthiş
gelişme göstereceğini belirtir. Atom 1919 yılında parçalandı. İnsanlık
atom bombasından 1945 yılında haberdar oldu. Halbuki Akif, atom
enerjisinin büyüklüğüne ve önemine çok önceden işaret etmiş,
uyuyanları uyandırmaya çalışmıştı:
"Sade Garbın, yalnız ilmine dönsün yüzümüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin;
Giden üç yüz senelik ilmi
tez elden edinin;
Fen diyarında sızan nâ-mütenâhi pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nâfi suları
...
Yarının ilmi nedir, halbuki ? Gayet müdhiş :
“Maddenin kudret-i zerriyesi” uğraştığı iş.
O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,
Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek
O’na yükseldi mi, artık, değişir rûy-u zemin;
Çünkü bir damla kömürden edecekler te' min,
Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhi kudret!..." Akif
Asım’ı, görüp bildiği, fende ileri bir ülkeye, Almanya’ya göndermek
ister. O’na inkılabın, ilerlemenin, aydınlığa çıkmanın yolunun,
üçyüz yıldır kaçırdığımız ilmi ve ilmi gelişmeleri elde etmek
olduğunu, bu maksatla Berlin’e bir gün evvel gidip bir saat önce
gelmeleri gerektiğini hatırlatır. Yedinci
Safahat’ta, çalışmanın, gayret etmenin ve ter dökmenin önemini
tekrar tekrar vurgular; hak ve hürriyetlerin korunabilmesi için bütün
alınların terlemesine, yani bir çalışma seferberliğine ihtiyaç olduğunu
anlatır. Yas tutmakla, göz yaşı dökmekle, devlet batacak diye
umutsuzluğa düşmekle bir yere varmanın ve karanlıktan çıkmanın mümkün
olmadığını ihtar eder. Bu bölümde tekrar, maziyi yıkmak isteyenlere
karşı çıkar ve "mazisi yıkık
milletin geleceği de yıkık olacaktır" der.
Doğduk, "yaşamak yok size !" derlerdi beşikten;
Dünyayı mezarlık bilerek indik eşikten !
...
"Devlet batacak !"
çığlığı beyninde öter de,
Millette bekâ hissi ezilmez mi ? Nerde !
"Devlet batacak !" işte bu öldürdü şebâbı;
Git yokla da bak, var mı kımıldamaya tâbi ?
Afakına yüklense de binlerce mehâlik
Batmazdı, hayır batmadı, hem batmayacaktır;
Tek sen uluyan ye' si gebert, azmi uyandır. SONUÇ Akif
27 Aralık 1936'da aramızdan
ayrıldı. Ancak biz hala O’nun mesajını anlamaya ve O’nun istediği,
özlediği bilim ve teknik seviyesini yakalamaya muhtacız. Bugün
dünya bilimine katkı sıralamasında oldukça gerideyiz. Bilim adamlarımızın
aldığı atıf sayısı bakımından 108 ülke arasında 80. sıradayız.
Tescil edilen patent sayısına göre 50. sıradayız, yani sonuncuyuz.
Bin iktisaden faal nüfusa düşen araştırma - geliştirme (Ar - Ge)
personeli sayısı ileri ülkelerde 15 civarında iken, bizde 0.8’dir.
Gayri safi milli hasıladan Ar-Ge’ye ileri ülkeler yüzde 2-3 pay ayırırken;
biz ancak binde 0.44 pay ayırabiliyoruz. İleri ülkelerde
Ar-Ge’ye verilen maddi desteğin yüzde 70 - 80’i sanayi
kesiminden gelirken; bizde bu oran, en iyimser ifadeyle ancak yüzde
15-20’ kadardır. Şimdiye kadar Nobel Ödülü almış tek bir bilim
adamı bile yetiştiremedik. Ekonomi ve eğitimde özelleştirmeyi tam
olarak beceremedik. Yıllık enflasyon oranı %80-100 seviyesinde
seyretti. İhracatın ithalatı karşılama oranı %60’ları geçemedi.
Dış borçlarımızın gayri safi milli hasılaya oranı yüzde 44 kadardır. Bütün
bunlara rağmen yeteri kadar çalışmıyor, okumuyor ve düşünmüyoruz.
Bir Norveç’li bir Türkiyeliden 300 kat daha fazla kitap okumaktadır.
Nüfusu 8 milyon olan Çek Cumhuriyeti’nde bir yılda yayınlanan kitap
sayısı 65 milyonluk Türkiye’dekinden
daha çoktur. Bundan
yaklaşık 40 yıl önce Kore Savaşı bittiğinde, Güney Kore az gelişmiş,
endüstrisini kuramamış, fakir bir tarım ülkesiydi. Demokrasisi hastalıklıydı.
Bu ülkede demokratikleşmeyle birlikte bilim ve teknoloji yükselişe geçti
ve Kore kaynaklı mallar dünya pazarlarında başa yarışır oldular. Ancak,
yukarıda çizilen karanlık tablo bizi umutsuzluğa düşürmemelidir. Acı
gerçeklerimizi yansıtan bu tabloyu değiştirebilmek için Akif’in
mesajını anlamaya muhtacız. O'nu tam olarak anlayanlardan meydana gelen
"Asım'ın nesli," şimdi dünyanın her köşesinden yurdumuza
ışık taşımaktadır. Daha önemlisi, Asım'ın nesli şimdi dünyanın
her köşesine bilgi ve sevgiyle birlikte bozulmayan, eskimeyen ve
solmayan mutlak gerçeği ulaştırmaktadır. İşte bu nedenle yarınlara
güvenle bakmalıyız. Altmış dördüncü ölüm yıldönümünde Akif'i rahmetle anarken özet olarak diyebiliriz ki, Milletin her kesimi, genç-yaşlı, yöneten-yönetilen, ama her kesimi, yeniden ve can kulağıyla Akif’i dinlemeli ve anlamalıdır. Çünkü, Akif’i anlamak çağı anlamaktır. Akif’i anlamak çağı yakalamaktır.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi
|