OKUMA ALIŞKANLIĞININ OLMAYIŞI

 

 

 

             GELİR DAĞILIMI :

             Bilgi toplumunda adaletli bir gelir dağılımı sağlanmış olmalıdır. Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmaya yüz tuttuğu toplumlar bilgi çağına doğru değil, geriye doğru gider- ler. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün son rakamlarına göre Türkiye’de halkın % 49’u milli gelirin % 20’sini; halkın % 9’u ise bu gelirin  % 73’ünü paylaşmaktadır.

             OKUMA ALIŞKANLIĞININ OLMAYIŞI :

             İslam’ın ilk emri “Oku”dur. Bilgi toplumu yoğun bilgi tüketimi ve üretimi yapan bir toplumdur. Bu da ancak yoğun okuma ile mümkündür. 1995 yılında Norveç’te kişi başına kitap satışı 137 dolar iken Türkiye’de bu miktar sadece 45 sentti. Yani bir Norveç’li bir Türk’ten 300 kat daha fazla kitap okumaktadır.

            Kişi başına kitaba yapılan harcama bakımından Dünya ortalaması 1.3 Dolar’dır. Türkiye 45 sentlik harcamayla Dünya ortalamasının 3 kat daha altında bulunmaktadır. 1995’in Türkiye’sinde, nüfusu ancak 10 milyon olan Bulgaristan’daki kadar kitap basılmıştır.

            Türkiye’deki kütüphaneler, kütüphanelerdeki kitap sayıları ve kütüphanelerden yararlanan insan sayısı ile Internet kullanan insan sayıları incelendiğinde, bilgi toplumunda olması gerekenden çok daha düşük bir seviye tespit edilir.

             TÜRKİYE’NİN ARTILARI :

             Daha önce bir kısmı sıralanan eksilerin yanında Türkiye’nin önemli artıları da vardır. Genç ve dinamik nüfus bu artılardan birisidir. Sadece okullara devam eden nüfusumuz bazı Avrupa ülkelerinin toplam nüfusundan daha fazladır. İşte bu genç kesim iyi bir eğitimden geçirilirse, maddi ve manevi bakımdan güçlü, huzurlu ve ileri bir toplum haline dönüşmemiz kısa sürede gerçekleşebilir. Bilgi çağına, bilgi toplumuna veya “sanayi sonrası topluma” geçişimiz için bu bile yeterlidir.

            Türkiye’nin ikinci önemli artısı, Berlin duvarının ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmış olmasıyla ortaya çıkan durumdur. Müslüman Türk Cumhuriyetleri arasında ekonomik ve sosyal alanlarda yapılacak iş birliği ve güç birliği şanlı geçmişimize benzer muhteşem bir gelecek hazırlayabilir.

            Nihayet, hem tarihi mirası hem de coğrafyası Türkiye’yi lider ülke olmaya, bilgi çağına geçmeye ve tarihi misyonunu devam ettirmeye mecbur ve mahkum etmektedir.

             NE YAPMALIYIZ ?

 1.      Milletimize, tarihimize, insanımıza güvenmeliyiz. Çok önemli eksilerimize rağmen umutsuzluğa düşmemeliyiz. Umudunu kaybeden her şeyini kaybeder.

2.      Terör ve her türlü bölücülüğü mutlaka sona erdirmeliyiz. Terör ve bölücülüğü iç ve bilhassa dış düşmanlar beslemekte, teşvik etmektedir. 1984 - 1996 yılları arasında 23 bin insanımız terör sonucu hayatını kaybetti. Terörün ekonomimize olan olumsuz etkisi tasavvurların üstündedir.

3.      Bilginin gücünü anlamamız, kabul etmemiz ve meselelerin çözümünde bilimin mürşitliğini hatırlamamız gerekir. Bilimi ve bilim üretenleri saygı duyulması gereken kaynaklar olarak yüceltmemiz gerekir. Araştırma - Geliştirme, eğitim ve bilimde ileri bir seviyeye ulaşmadıkça bilgi toplumu haline gelmenin mümkün olmadığını kavramamız gerekir. Gustave le Bon (1895)’un dediği gibi “Bir memleketin gençliğine verilen eğitim tarzı o memleketin kaderini önceden görmeye yardım eder. Kitlelerin ruhu kısmen eğitim ve öğretim ile iyileşir veya bozulur. Bugünkü mektep, hoşnutsuzlar ve anarşistler yetiştiriyor ve Latin kavimleri için çöküş saatleri hazırlıyor.”

4.      Bütün kurum ve kuruluşlarda, devlet dairelerinde ve özellikle üniversite ve araştırma merkezlerinde “ehliyet” prensibini, en öne çıkarmalı; serbest rekabete imkan vermeliyiz. İşleri, görevleri, makam ve mevkileri sadece ehline, liyakatlı olana vermeyen toplumlar, aslında kendi ecellerini hazırlamaktan başka bir şey yapmazlar. Yaklaşık 40 yıl önce fakir bir tarım ülkesi olan Güney Kore’nin şimdi en ileri ülkelerle başa yarışması, demokratlaşma ve işlerin sadece ehline verilmesiyle izah edilebilir.

5.      Sağlıklı, huzurlu ve ileri bir bilgi toplumuna geçişte sadece sanayileşme sürecini tamamlama yeterli değildir. Teknolojide, ekonomide ve maddi ilimlerde ilerlemek, tek başına ve uzun sürede huzurlu bir toplumu oluşturamaz. Bütün bunların yanında insanın kendisini tanıması, nereden gelip nereye gittiğini ve görevinin ne olduğunu bilmesi gerekir. Atomu, molekülü, maddeyi tanıdığı kadar insan, kendi ruh yapısını da araştırmalı ve tanımalıdır. İşte bu nedenle sosyal bilimler ile temel bilimler ve teknoloji arasında sağlam köprüler oluşturmalı ve bilgi toplumunun temelinde milli kültürümüzün bulunmasına özen göstermeliyiz.

             BAŞLICA KAYNAKLAR :

1.      Türkdoğan, O. Bilgi çağının neresindeyiz ? Zaman, 7 Haziran 1996.

2.      Masuda, Y. The Information Society as Post - Industrial Society, Bethesda, ML, World Future Society, 1981.

3.      Bell, D. The Coming of Post - Industrial Society : A venture in Social Forecasting, Basic Books, New York, 1973.

4.      Gönültaş, N. Onlar ve Biz. Zaman, 6 Şubat 1997.

5.      Marangoz, C. Bilim ve Araştırmada Yeni Hedefler. Kongre Bildirisi.

6.      Dura, C. Bilgi Toplumu. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990.

7.      Abdüsselam, İdealler ve Gerçekler. Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1989.

 

Prof. Dr. Cafer MARANGOZ

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi 
Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
SAMSUN

 

                 -2-