|
||
Artılar ve
Eksiler : Her
alanda olduğu gibi, eğitim-öğretim ve bilim-teknoloji alanlarında da
en önemli faktör insan ve insan gücüdür. İyi eğitilmiş, kendisini
yetiştirmiş, yakın çevresine, milletine ve insanlığa karşı olan görevlerini
tam olarak kavramış insan bir millet için en büyük zenginliktir. İşte
bu zenginliğin kaynağı okullar ve özellikle üniversitelerdir. Eğitim
ve üniversite sisteminin önemi buradan gelmektedir. 2547
Sayılı Yükseköğretim Kanununu (4) bir “tepki” yasası olarak
niteleyenler olabilir. Böyle düşünenler kısmen haklı da olabilirler.
Fakat problemleri çözmeye girişirken tepkiye karşı bir anti tepkiyle
şartlanmamak gerekir. Elbette ki Türkiye’de üniversite-bilim ve eğitimdeki
sıkıntıların ve başarısızlığın bir sorumlusu da 10 yılı aşan
bir süre boyunca uygulanan YÖK sistemidir. Ancak, bizde genel olarak
objektif tenkit olmaz ve bir kişi, sistem veya kurum ya övülür veya
sadece dövülür. Halbuki orta yol daha doğrudur.Yani, övülecek
hususları övmeli, eksik, kusurlu ve yetersiz hususları da açıkça,
fakat kin, nefret ve intikam duygusuna kapılmadan söylemeliyiz. YÖK
ile ilgili kanun ve uygulamaların birçok iyi ve yararlı yönleri vardır
(5). Bunlardan sadece bir kısmı şöyle sıralanabilir : a.
Kırgınlığa-dargınlığa, kamplaşmaya, düşmanlığa sebep olan ve
çoğu zaman en ehliyetlileri yönetime getirmeyen eski seçim sisteminin
kaldırılması. b.
Üniversitelerde ”Araştırma Fonu” nun kurulmuş olması. Araştırma
destekleri yeterli ve adaletli bir yarışmanın sonucuna göre dağıtılıyor
olmasa da ve destekleme işleminde kaliteden çok sayıya önem veriliyor
olsa da üniversite Araştırma Fonları’nın kurulması ileri bir adımdır. c.
Mezuniyet sonrası eğitimin, rektörlüklere bağlı enstitüler yoluyla
belli kurallara bağlanmış olması.Önemli eksikliklerine rağmen bu da
çağdaş ve ileri bir uygulamadır. d.
Öğretim üyesi yetiştirilmesinde kaliteyi yükseltici düzenlemeler. Ne
yazık ki, bu konuda alınan en etkili bazı kararlar sonradan, YÖK’ün
ilk döneminde yürürlükten
kaldırılmıştır. e.
Yeni üniversitelerin ve yeni birimlerin açılması ve kontenjanların
artırılması yoluyla yükseköğretimde okullaşma oranının yükseltilmesi. YÖK
ile ilgili uygulamaların göze çarpan en önemli eksikliklerini de şöyle sıralayabiliriz
: a.
Üniversitelerimizde YÖK başkanı ile rektörler tek söz sahibi
durumuna gelmişlerdir. Üniversitelerde
rektörlerin ve dekanların bile saygı duyup şapka çıkardığı
öğretim üyelerine rastlanmaz olmuş ve üniversiteler adeta yönetim
kadrolarıyla özdeşleşmişlerdir. b.
YÖK sisteminde “kurullar” sadece göstermelik istişari organlar
haline indirgenmiş ve bu kurulları büyük çoğunlukla rektörlerin
himmetiyle yönetici kadrolara gelen öğretim üyeleri oluşturmuştur. c.
YÖK sistemi daha tabii ve daha elverişli olan “paralel sistemler” şeklinde
değil, hiyerarşik (seri) sistemler gibi organize edilmiştir. Seri
sistemde bir halkanın fonksiyon dışı kalması bütün sistemi altüst
etmektedir. Ayrıca, seri
sistemde alt kademelerden üste bilgi akışı yetersizdir. YÖK
sisteminde birkaç idari görev tek bir kişide toplanarak çok seslilik
önlenmiş ve yönetim kolaylaştırılmıştır. Diğer taraftan, hiyerarşik
YÖK sisteminde atananların atayanlara olan minnet borçları sebebiyle,
demokrasi, özgürlük ve özerklik zedelenmiştir. d.
YÖK, getirdiği bazı yararlı prensipleri sonradan ya tamamen ortadan
kaldırmış veya hileli yollarla geçersiz hale getirmiştir.YÖK
uygulamasının özellikle ilk yıllarında, bir günde profesörlüğe yükseltilen,
kağıt üzerinde uzak bir üniversiteye nakledilen, sonra da aynı üniversitede
dekanlığa veya rektörlüğe getirilenler olmuştur. Bu hileli işlemler,
çoğu zaman torpilliler için işletilmiştir. Profesörlüğe yükseltilmede
bazen adaya göre kıstas değiştirilmiş
ve sonuçta YÖK ve yasa derin yaralar almıştır. e.
YÖK üniversite öğretim üyelerinin söz ve yazı hakkına önemli kısıtlamalar
getirdi. Özellikle taşradaki üniversitelerde görevli öğretim üyeleri
rektörden izin almadan üniversite dışında bile konferans veremez
oldular. Birçok yerde konferans metinlerini rektöre onaylat- mak zorunda
kaldılar. Toplumun bilgilendirilmesinde, bilimin vulgarizasyonunda ve ülke
meselelerinin tartışılmasında üniversite öğretim üyelerine önemli
görevler düşmektedir. Üniversite öğretim üyelerinin bile serbestçe
yazıp konuşamadığı, rektörden izinsiz herhangi bir derneğe üye
olamadığı bir ortamda demokrasiden, özgürlükten ve özerklikten söz
etmek mümkün değildir. Yasaları koymakla onlara uymak tamamen ayrı şeylerdir. Yasalara uymak elbette bir terbiye meselesidir. Çağdaş anlayışa göre, yasa kötü de olsa ona uymak gerekir. Fakat, yasaya uymak onu tenkit etmeyi ve onunla mücadele etmeyi engellemez. Uyulmadıktan ve adaletli bir şekilde uygulanmadıktan sonra en iyi yasanın da faydası olmaz. Esas olan insan- ları değiştirmek, doğrultmak ve onların dürüst, çalışkan, adaletli olmalarını sağlamaktır. Bunu sağlamadıkça, yasaları ve kuralları değiştirmenin işe yaramayacağı bilinmelidir. İyi, dürüst insanların elindeki kötü yasanın meyveleri, dürüstlükten habersiz, adaletten ve faziletten yoksun insanların uyguladığı iyi yasanın meyvelerinden daha tatlıdır.
|