|
||
Tablo 6.
1971-1981 Yıllarında Türkiye' den Biyolojik Abstraktlara Geçen
Kan ve Doku
Sıvısı ile İlgili Çalışmaların Yapıldığı Adresler. Bir
memleketin bilimsel potansiyeli ve dünya bilim alanındaki yeri uluslar
arası bilime katkısı ile ölçülür. Böyle bir ölçümü yapmak için
iki önemli yol bulunmaktadır. 1.
Uluslararası Abstraktlara
geçen çalışma sayısını bulmak. 2.
Science Citationn Index (SCI)' te site edilen araştırıcıları ve araştırmaların
yapıldığı adresleri
tespit etmek Sitasyonda
daha fazla sübjektiflik olabileceği düşünülerek bu çalışmada
birinci yol tercih edildi. Elde edilen sonuçlara göre Türkiye Biyolojik
Abstraktlara beklenenden çok daha az çalışma vermiştir. Daha önce
yaptığımız bir çalışma (3) ile SCI' e göre yapılan çalışmalarda
(4)' da benzer sonuçlar elde edilmiştir. Fizyolojik
bilimler alanındaki cılız ve yetersiz durumumuzun birçok sebebi olduğuna
inanmaktayız. Bu sebepler şöyle sıralanabilir. 1.
İnanç
: Türkiye'
de yetkililerin temel fen ve sağlık bilimlerinin çok önemli olduğuna
dair tam bir inanca sahip oldukları şüphelidir. Bu hususu en büyük
sebeplerden biri olarak görüyoruz. 2.
Araştırıcı
Sayısının Yetersiz Oluşu : Türkiye' de akademik personel sayısı veya bakanlıklara bağlı
kurumlardaki araştırıcı sayısı değil gerçek anlamda araştırıcı
sayısının çok az olması diğer önemli bir sebeptir (3). 3.
Yayın
Politikasının Yetersiz oluşu :
Türkiye' de hemen her fakülte, enstitü, bilim kuruluşu hatta bazı
hastane ve meslek organizasyonu birer dergi çıkarmaktadır. Bu neşriyatın
yaşayıp yayılması için çok
büyük paralar harcanmaktadır. Fakat bunlardan çok azı dünya bilim çevreleri
tarafından duyulmakta, izlenmekte ve abstraktlara alınmaktadır. Şu
kadar yayınım var diye sevinen birçok kimse çalışmalarını bu yayınladığı
şehrin ötesinde bile duyulmayan dergilerde neşrettirmektedir. Bu tip
ilmi dergilerin ya kapatılması veya sadece haber bültenleri şeklinde
devam ettirilmesi ve bu dergilerde çıkan yazıların yayın listelerine
alınmaması gerekir. En
acil laboratuar araç-gerecini alamayan kurumlarda milyonlarca lira bu
dergilere harcanmakta ve neticede "yayınım
var" diye adeta birbirimizi kandırmaktayız. Ayrıca Türkiye'
de yapılan kongrelerde sunulan bildirilerin ne kadarının abstraktlara
geçebilen yayın haline geldiği araştırmaya değer bir konudur. 4.
Laboratuar - Araç ve Gereç Eksikliği (Yani para yetersizliği). 5.
Bilim atmosferinin yetersiz oluşu. 6.
Üstün, geçerli ve uygulanan bir bilim politikasının olmayışı. Devlete,
üniversitelere, özel kuruluşlara ve kişilere düşen görevler yerine
getirilir ve yukarıda sıralanan sebepler ortadan kaldırılırsa ancak o
zaman bilimde ilerleme imkânı bulabiliriz. Türkiye'
de temel fen bilimlerinin önemine yeteri kadar inanılmamış olduğunu gösteren
bir çok örnek bulunabilir. Eylül 1985' de İstanbul' da yapılan
"Kalkınmada İnsan
Boyutu" adlı toplantıda
Prof. Abdüsselam bu hususu şöyle dile getirdi (5). "Sadece mühendisliğe
önem vererek ve teknolojiyi satın alarak ilerleyemezsiniz. Dünya çapında
söz sahibi pek çok mühendisiniz var ama 50 milyonluk ülkenizde uluslar
arası seviyede kabul edilen bilim adamınızın sayısı çok az. Siz
orta seviyede bilim adamı yetiştiriyorsunuz. Orta seviyedeki bilim adamının
ise Türkiye' ye faydası olmaz. Teknolojiye verdiğiniz önemi bilime de
vermediğiniz taktirde ilerleyemezsiniz. Ekonomistleriniz bilimi, bir
dakikada ısmarlanacak bir şey olarak görüyor". Yukarıdaki
ifadelerin ışığında denebilir ki; Üniversitelerde öğrenciler daha
ilk sınıflardan itibaren temel fen ve temel tıp bilimleri alanında çalışmaya
yöneltilmeli, araştırma ihtirasının onlarda iyice yerleşmesi için
her türlü gayret gösterilmelidir. Üniversiteden mezun olan her genç
mutlaka araştırmanın önemini, metodunu ve alışkanlığını öğrenmiş
olmalıdır. Akademik
personelin yabancı dil problemi; daha üniversiteye girdiği yıl çözülmeli,
üniversite ve YÖK bu konuda gerekli tedbiri almalı, memleketin dil öğreten
kurumları seferber edilmeli ve doktorasını bitiren her eleman okuma,
yazma ve konuşma yönünden bir yabancı dile mutlaka hakim olmalıdır.
Doktoradan sonraki akademik unvanları almak için yapılan yabancı dil sınavlarından
vazgeçilmelidir. İlk anda çok faydalı olacağı sanılan yeni yabancı
dil sınavlarının beklenen sonucu vermeyeceği gittikçe belirgin hale
gelmektedir. Çünkü adaylar işlerini, araştırmalarını adeta bırakarak
özel dershane usulleri ile bu sınavlara hazırlanmakta, yabancı dilden
başarı belgesi almakta fakat büyük çoğunlukla yabancı dilde konuşup
yazamamaktadırlar. Doktoraya
ve bizde henüz önemi anlaşılmamış olan doktora sonrası eğitime
(1-2 yıl) uluslar arası ölçüde önem verilmeli doktorasını
tamamlayan her kişi gerçekten bağımsız olarak araştırma planlayıp
yürütebilecek seviyeye gelmiş olmalıdır. En az bir yıl süreli
doktora sonrası eğitimi başarı ile tamamlamadıkça başka bir üniversitede
de olsa Yardımcı Doçentliğe atanmamalıdır. Bundan sonraki akademik
unvanlar bilim adamlarının araştırmalarına ve yayınlarına bakılarak
verilmelidir. Üniversitelerde
akademik personelin sürekli olarak araştırma yapmasını ve araştırıcı
yetiştirmesini sağlayıcı iç düzenlemeler yapılmalı, araştırma
faaliyetleri günlük hayatın bir parçası haline getirilmelidir. Yurt
içinde veya yurt dışında iyi yetişmiş, yetenekli, üretici ve başarılı
elemanlara üniversitelerde ayrıcalık tanınmalı, bu gibi elemanların
proje karşılığı isteyecekleri laboratuarlar kurulmalı, para-araç-gereç
konusunda cömert davranılmalı fakat kendilerine lokomotif görevi yüklenmelidir.
Birinci sınıf bir bilim adamı, orta sınıftan yüzlerce bilim adamından
daha verimli ve daha faydalı olacak, yeni elemanlar yetiştirecek ve orta
sınıftan bir çoğunu ardından sürükleyebilecektir. İngiltere'
de Medical Research Council (MRC) Temmuz 1986' da S. Brenner' in başkanlığında
4 veya 5 araştırıcının çalışacağı yeni bir "Moleküler
Genetik Birimi" kurmuş, birimin kurulması için 400 bin İngiliz
lirası vermiş ve yıllık bütçesinin de 200 bin İngiliz lirası olacağını
kararlaştırmıştır (6).
|