LOKOMOTİF  BİLİM  ADAMI

 

 

 

LOKOMOTİF  BİLİM  ADAMI*

 -Sayın Başkan, sayın dinleyenler, ben biraz geç gelme durumunda kaldım ve hemen gelir gelmez, Sayın Kâzım Ergin' in takdim ettiği konuşmayı okudum, çok faydalandım. "Türkiye' de Araştırıcı İnsan Gücünün Dünü, Bugünü ve Geleceği" konulu bu konuşmanın ilk iki kısmını değil de, "Geleceği" kısmını ilgilendiren bazı görüşlerimi arzetmek isterim. Bir kere araştırıcı son derece güç yetişmektedir ve son derece güç yetişen bu araştırıcı yeteri kadar desteklenmemektedir. Son günlerde en çok üzerinde durulan şey, yurt dışında araştırıcı yetiştirilmesi meselesidir. Gerçekten, bu, çok önemli bir kaynak, çok iyi bir yol. Fakat öteden beri de bu yol az çok denenmiş. Özellikle 1416 sayılı yasa ile yurt dışına gidenler var, başka yollarla yurt dışında yetişenler var. Bunların hepsini göz önüne alarak değerlendirmek gerekirse, büyük bir çoğunluğunu verimli olduğunu söylemek güçtür. Çünkü yurt dışına gidenlerden, yurda dönenlerin çoğu yaşamıyor. Yaşamak isteyenler ise dönmüyor. Bunun bir çıkar yolunu bulmak lazım. Büyük fizikçi Abdusselam' ın dediği gibi, "ben ya Pakistan' ı ya da fiziği tercih edecektim. Ben fiziği tercih ettim". Şimdi Türkiye' ye döndükten sonra, çalıştıkları laboratuarın ortamını oralara vermek gerekir. Kendi gözümle şahit olduğum İsviçre' de bir olay : Bir araştırıcı Amerika' da doktoral olarak bulunmuş, doktora sonrası iki yol çalışma yapmış ve İsviçre' ye döndüğü zaman, çalıştığı lâboratuardaki bütün malzemeyi beraber getirmiş. Biz bu imkanları vermedikçe çok fazla sayıda insanları göndersek bile, hiçbir netice alamayız. Çünkü gelenlerin bir kısmı belli bir süre üzüntü duyacak, dövünecek ve belki birbirine sonradan alışacak, bizim gibi olacaklar. Belki de okuma yazmayı da unutacaklar.

Ben bir görüş olarak, araştırıcı yetiştirilmesi ve araştırma sayısının artması açısından "Lokomotif  Bilim  Adamı  Teorisini"  ileri  sürmek istiyorum. Türkiye' de çeşitli  alanlarda - belki her alanda bulunamaz ama -lokomotif bilim adamı olabilecek insanların araştırılması, bulunması ve bunların mesuliyet altına sokulması gerekir. Bu tip insanlar bulunup, onlara mesuliyet ve aynı zamanda imkân sağlandığında kısa zamanda araştırıcı sayısının artacağına inanmaktayım.

Tabii ki bu teorinin en başta gelen şeyi inançtır. Bir kere araştırmanın önemine inanmak gerekir. Hele temel bilimlerdeki araştırmanın önemine en yetkililerden başlayıp, tam bir inanç içinde olmak gerekir. Söylemesi kolay ama, gerek ayrılan paralara bakılınca, gerek verilen imkânlara bakılınca buna pek de inanılmadığı ortaya çıkmaktadırr. Üniversitelerimizde laboratuarlar yapılır, binalar yapılır, fakat içine malzeme, araç, gereç almaya gelince para olmaz bir türlü. Bu öyleyse araştırmaya bilime ve hatta öğrenciyi iyi yetiştirmeye tam bir inancın olmamasıyla izah edilebilir. Daha sonra da bu ikinci şey, biraz önce belirttiğim gibi, lokomotif sayısını arttırmak gerekir. Ve çok sayıdaki insanı bunlar, arkalarından sürükleyip tam bir bilim anlayışı içerisinde belirli bir şekilde yürütebilirler. Buuu teorinin uygulanması için TÜBİTAK' ın da yapabileceği bir husus, Araştırma Enstitüleri sayısını artırabilmektir. Araştırma Enstitülerini bu Lokomotif Bilim Adamlarına teslim etmek, yaymak ve bu Araştırma Enstitülerini iyi bir şekilde donatmaktır. Araştırma Enstitüleri, diğer Üniversitelerin bünyelerine ve hatta Ankara' nın doğusundaki Üniversitelerin  bünyelerine de yerleştirilebilir. Sadece TÜBİTAK' ın değil, diğer kuruluşların da bu konuya eğilmesi gereklidir sanıyorum.

Bir başka husus da, bu konuda bilim ortamının teşekkülünün kolaylaştırılması, gençliğimizin, insanımızın büyük bir sevgiyle merak, istek ve coşkuyla bilime yönlendirilmesi ki bu ifade edildi zaten. Fakat bu konuda özellikle Üniversiteye, hükümete, TRT ve basına önemli yer düşmektedir. Basın her gün astrolojiye bir sayfa ve bir sütun ayırabilmekte, fakat haftada bir bilim sayfası, bir bilim sütunu ayırmanın mutlaka gerekli olduğunu henüz kavranmış görülmemektedir. Bu teoride uygulanması gereken bir husus da, araştırmaları destekleyecek kaynakların artırılmasıdır. Bir misal vermek gerekirse, İngiltere' de sadece Nörolojik Bilimlerdeki araştırmaları destekleyen vakıfların sayısı 24' ten fazladır. Bunların yıllık masrafları da çok büyük yekûnlar tutmaktadır. Türkiye' de bilimsel araştırmaları desteklemek amacıyla vakıfların kurulmasına önderlik etmek gerekir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliği ile "kendi okulunu kendin yap" kampanyası tutmuş ve memleket büyük faydalar sağlamıştır. Aynı şeyi, Bilim Vakıflarının kurulması noktasında da kanalize etmenin mümkün olacağını sanmaktayım. Nitekim hayırseverler, büyük işadamları, zenginler, bilimsel çalışmaları destekleyecek vakıflar kurmalıdırlar. Değerli bilim adamlarının proje karşılığı yapmak istedikleri çalışmaların destek görmesi gerekir. Ve nihayet, bilimsel çalışmalarla ilgili bürokrasinin azaltılması gerekir. Çünkü Üniversitelerimizde ümit bağlanan araştırma fonları vardır, fakat araştırma fonuna proje teklif edeceksiniz, proje kabul edilecek, bir sene kadar zaman. Daha sonra projenin araç ve gereçlerin alınması için de bir iki sene zaman geçer, ne yapacağını bazen araştırmacı unutabilir.

Bu konuda söylenecek son bir şey, Türkiye' de bilim ve teknolojiyi canlandırmak için topyekün  seferberliği ilan edip, başarıya ulaştıracak kimseler, asrımızın en büyük komutanları olacaktır. Bu konuda bütün yetkililere büyük görevler düştüğüne inanmaktayım. Nitekim iyi araştırıcı yetişmemesinin sebeplerinden biri olarak, yüksek lisans, doktora hatta doktora sonrası eğitime çok az önem verdiğimizi de belirtmek isterim bu konuda. Doktora sonrası eğitimin adeta bizde hiç yerleşmemiş olduğunu görüyoruz. Halbuki, bilim adamı doktora sonrası eğitimi ile özellikle başka bir laboratuardaki sınavı ile rüştünü ispat eder ve bağımsız araştırma yapabileceğini kesin olarak gösterir. Bizde bu yoktur. Çoğu zaman mecburiyetten dolayı hemen doktorasını bitirir bitirmez yardımcı doçent olarak atanabilmektedir. Bu bir eksikliktir sanıyorum. Bizim geleceğe verimli bilim adamları yetiştirmemiz gerekir. Çünkü eskiyi pek söylemek istemiyordum ama, eskide sadece bilim adamının sayısının azlığı değil, eskide bilim adamlarının verimli olmaması da dikkati çekmektedir. 1975 - 76 bilgilerine göre, Romanya ile Türkiye' yi karşılaştırmak gerekirse, onlarda nüfus 21 milyon civarında, Türkiye' de 40 milyon civarında. Üniversite sayısı bizde 13, Romanya' da 6. Biyolojik bilimler sahasındaki konusunda biyolojik abstraktlara geçen eleman sayısı ise, Türkiye' de 405, Romanya' da 2883' tür. Bu demek ki bilim adamları verim açısından da son derece geride olabilmektedirler. Türkiye' de özellikle verimsiz olunduğunu vurgulamak için, yurt dışında son derece verimli olan, bir yılda  iki yılda çok sayıda çalışma yapan bilim adamları, Türkiye' ye geldikleri zaman birkaç yılda çalışma yapamamaktadırlar. Bunu tekrar başa dönerek söylemek istiyorum, tanıdığım çok değerli arkadaşlar var. Bunlar yurt dışında doktora yapmışlar ve yetiştirmişler kendilerini. Ve bir yılda gerçekten 5-10 çalışma yurt dışında çıkarabilmektedirler. Çark dönmektedir çünkü orada. İmkânlar vardır, yönetici vardır. Fakat bizde lokomotif olmadığı için veya arkadaşları lokomotif yapamadığımız için, istedikleri laboratuarları kuramadığımız için, verimsiz olmaktadırlar, körelmektedirler. Milli bir kayıptır ve bu milli kaybın önüne geçilmesinin en acil işlerden, yarına bırakılmaması gereken işlerden olduğunu sanıyorum.

Saygılar sunarım efendim.

 *. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Danışma Kurulu Kırkıncı Toplantısı (Sayfa : 34 - 37,   29  Aralık 1986)

 

  29    Aralık  1986

Prof. Dr. Cafer MARANGOZ

Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi 
Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
SAMSUN