|
||
TÜBİTAK* -Efendim
Raporları okuduğumuzda, TÜBİTAK' ın 23 yılda 2446 proje desteklediğini,
6370 civarında burs vermiş olduğunu görüyoruz. Ben şu hususu merak
ettim, toplam 8 bin 9 bin arasındaki bu destekten kaç tanesi yurt dışı
yayın haline gelmiş acaba, kaç tanesi yurt içi yayın olabilmiş ve hiç
yayın çıkaramayan araştırıcı
sayısı nedir ? Çünkü TÜBİTAK' ın gerçek başarısını ve
isabetli seçim yapıp yapmadığını, bu sorunun cevabı verecektir.
Raporlarda yurt dışı yayın yapılmıştır deniyor, veya konuşmalarda
ama, ne kadar yapıldı bunu anlamak pek zor. İkinci
bir husus, gene benim şahsi görüşüm ve bir de TÜBİTAK' ın kuruluş
amaçlarından öne çıkararak söylüyorum, bir bilimsel araştırma
kurumu, kısa zamanda paraya dönüşecek ve hemen ekonomiye destek olacak
çalışmaları tercih etmemelidir gibi geliyor bana. Çünkü bu işlerle
endüstri ve özel şirketler, hatta KİT' ler, uğraşma durumundadır,
mecburiyetindedir. "Hemen bugün
araştırma yapalım, yarın para gelsin bize, yoksa bu araştırmayı
desteklemeye makul görmeyiz" anlayışının TÜBİTAK' ın,
bilmiyorum kuruluş amacında başta Temel ve Uygulamalı Bilimler diye başlıyor,
sonra Bilim Kurulu' nun teşkilinden de biz bunu çıkarıyoruz, 5/4 oranı
bunu anlatıyor bize. Fakat icraata bakınca beş Araştırma Enstitüsünden
sadece birinin ve belki de en zayıfının Temel Bilimler Araştırma
Enstitüsü şeklinde görüldüğünü anlıyorum, yanlış
anlayabilirim. Temel Bilimler alanında yapılan çalışmalar için,
bundan sonraki toplantılarda bazı tenkitler var. Mesela bazı araştırıcılar
sadece araç ve teçhizat almak için proje hazırlıyorlar ve bu makbul görülmüyor.
Ve araştırıcı Üniversiteden teçhizat ve laboratuar alamıyor,
devletten alamıyor, başka bir yerden alamıyor. TÜBİTAK da, "bu
bizim felsefemize uygun değil" diyebiliyor. Nereden bulacak ki
bu teçhizatı araştırma yapsın ? Sadece, bazı tüketim malzemeleri için
para verebilmek yeterli değildir. Tabii ki bu TÜBİTAK' ın bütçesiyle
ilgili. Şunu hemen belirtmek gerekir ki, çok az parayla çok büyük işler
yapmaya çalışmıştır, bu takdir edilecek önemli bir husustur. Bazen
bu Enstitülerin bütçelerine bakıldığı zaman, çok zengin bir
ailenin belki yıllık mutfak masrafı kadar bile parası yok gibi geliyor
insana ki, bu acıklı bir durumdur. Parasız bilim ve araştırma
olmayacağı açıktır, bu hususu da belirtmek istiyorum özellikle. TÜBİTAK'
ı ilgilendirmeyen, bu konuyla ilgili başka bir husus var, onu bildirmek
istiyorum: Belki de Türkiye' de TÜBİTAK, doğrudan doğruya Başbakanlığa
değil de, bir Bilim Bakanlığı olmuş olsa ve Bilim Bakanlığına bağlı
olsa, yahut da Bilim Bakanlığı Türkiye' deki bilim problemlerini,
bilimsel araştırma ve geliştirme problemlerini ele alabilse, daha iyi
sonuç alınabilir gibi geliyor insanın aklına. Çünkü 1985 tarihli
Nature' ın bir sayısında İsrail Bilim Bakanı Patt şöyle diyor: "Bilim
Bakanlığı 10 yıl önce önemli bir şey değildi, fakat şimdi önemlidir.
Ve 10 yıl sonra hükümetin
en önemli bakanlığı olacaktır". Yine 1985 Haziran' ında yapılan
bir toplantıda, İngiltere' de de Bilim Bakanlığının kurulması
istenmiş. Bu, birçok ülkede Bilim Bakanlığının olduğunu gösteren
belgeler, kayıtlarda malumunuzdur .. Ve özellikle Temel Bilimlerin bütün
ülkelerde çok temel sayıldığı, önem verildiği görülüyor ama TÜBİTAK'
da, Temel Bilimlerin en son kurulduğunu düşünüyoruz. Yani TÜBİTAK,
acaba temeli kurmadan, tavanı çakmakla mı uğraşmış 22 sene diye
insanın aklına geliyor. 1986 Rusya' sında Lenin ödüllerinin en çok
temel bilimcilere verildiğini yine kayıtlardan anlıyoruz. Özet olarak
Temel Bilimlere az önem veriliyor gibi bir sonuç çıkıyor karşımıza.
Tabii ki Temel Bilimlere çok az önem verme, bir eksiklik gibi geliyor. Bir
iki husus daha söylemek istiyorum. Kurumdaki Enstitülerin yeterli olduğu
da söylenemez. Bu Enstitülerin sayısını mümkünse arttırmak ve
yaymak ve Üniversitelerle işbirliği yapmak, diğer Üniversitelerle de,
başka Üniversitelerle de -sadece Ankara' nın içerisinde veya Ankara'
yla İstanbul arasında değil-işbirliği yapmak iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Doğa Bilim Dergisi için bazı şeyler söylemek gerekir. Gerçekten bu
önemli bir dergi. Bir hayli yaşatılabilmiş bir dergi. Yalnız bununla
ilgili öteden beri aklıma takılan iki husus var : Birincisi bu Doğa adının
10 kadar dergiye verilmesinin pek kullanışlı bir şey olmadığı aklıma
geliyor. Türk kimya Dergisi, Biyoloji Dergisi, Fizik veya Tıp Dergisi şeklinde
olmuş olması, belki Dergiyi daha iyi duyurabilirdi, bütün dünyada,
diye düşünüyorum. İkinci bir husus, Hakem Heyeti ili ilgilidir. Bir
çok arkadaşın bu konuda şikayeti vardır. Bazen, hakem seçilen bir kişi,
bir ayda iki ayda neyse onun süresi, cevabını bildirmek zorundadır.
Fakat, bir yılda haber almayan arkadaşlar çoktur. Şimdi, sorulduğu
zaman da öğrenmek zor oluyor. Öğrenince de, "büyük
bir hocaya gönderdik, işte bekliyoruz cevabını, bu büyük hoca cevabını
yazmadıkça, biz bunu bilemiyoruz". Belki büyük hoca, görevini
tam ve zamanında yapan hocadır efendim. Eğer Hakem olarak görevini
zamanında yapmıyorsa, hemen değiştirmek lazım onu ve başka birine göndermek
gerekir. Uygun değilse çalışma bu yayınlanmıyor. Hakem heyeti bunu gösteriyor
bunu istiyor, uygunsa da bir an evvel araştırıcı, neticesini alabilir
ve daha iyi olur sanıyorum. Bir
Tabiat Tarihi Müzesi çok kronik bir problem olmuştur. Türkiye, henüz
bir Tabiat Tarihi Müzesini kuramamıştır. Bu acıklı bir şey gibi
geliyor bana. Bunun bir an önce halledilmesi gerektiğine inanmaktayım. TÜBİTAK'
ın uluslararası toplantılara
gitmek için bilim adamlarını desteklemiş olması, takdire şayan bir
husus olarak ifade edilmesi gereken bir konudur. Bunun daha da artacağını
ümit ediyorum. Bilimsel toplantılara olan desteğini de gene övgüyle
belirtmek gerekir. Yaz okullarının çok faydalı olduğunu, burada ifade
etmem gerekir. Fakat parantez açarak hemen belirtmem gerekir ki, bir veya
iki, bilemediniz üç fakülte veya üniversitenin eline bırakmamak lazım
bunu. Çünkü belli kişiler, "Bizim oğlan bina okur" misali, aynı şeyleri tekrar
tekrar açık yaz okullarını yürütüyorlar. Başka alanlar, yeni gelişen
alanlar üzerinde durulması gerekir sanıyorum. Ödüller, mutlaka takdir
edilmesi gereken bir konudur ve bunu takdir etmemek mümkün değildir. Bu
arada da bir hususu belirtmek istiyorum. Türkiye' nin haricinde çalışmış
ve Türkiye' nin sıkıntılı ortamında değil de çok rahat ve bildiğimiz
ortamda araştırma yapmış kimselere ödül vermenin iyi tarafı da var,
kötü tarafı da var diyeceğim. İyi tarafı, belki onları Türkiye' ye
çekmek, bir hocamızın belirttiği gibi, ama öbür taraftan da eşit şartlarda
olmayan kimseleri yarıştırma gibi bir şey ortaya çıkıyor ve Türkiye'
nin araştırma geliştirme hanesine bir katkıda bulunmayan kimseleri ödüllendirmiş
oluyoruz gibi geliyor bana. Bir de, bazı ünitelerin desteklenmesinde
multidisipliner bir anlayışın fazla görülmediği dikkat çekiyor. Aslında
multidisipliner anlayış malumunuz son derece önemli olmaktadır. Enstitülerin
kuruluşunda da öyle, hatta Bilim Politikası adlı raporda da bu dikkati
çekiyor. Bir misal vermek gerekirse Genetik, Moleküler Biyoloji ve
Biyoteknoloji ayrı ayrı ve uzun uzun anlatılır. Ama dünyadaki gelişmelere
ayak uydurularak, bir çok Nature' da, Science' de yayınlandığı gibi,
ilk on beş sırayı alan bazı şeylere orada hiç yer verilmez. Diyelim
ki.... bunlardan birisidir. Son yıllarda bir çok kimsenin ilk 15 önemli
konu arasına koyduğu bir şe Bunun bir sonucu olarak yine bu Güdümlü
Projeler veya desteklenen belli, diyelim ki bir çinko meselesi. Çinko,
tek başına ele alındığı zaman bu bir multidisipliner yaklaşım
olmaz gibi geliyor bana. Yani bir eser element açısı yaklaşımı daha
iyi olabilir. Çünkü bir çok yerde çinko, bakırdan ayrılmayan veya
diğer başka bir eser elementten ayrılmayan öneme haizdir. Biraz
multidisipliner anlayışa daha fazla önem verilmesi gerektiğini
vurgulamak istiyorum. Ve özet olarak az parayla tekrar bu kadar iş yapılmasının
yine de başarılı olduğunu belirterek, saygılar sunuyorum efendim. *. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Danışma Kurulu Kırkıncı Toplantısı (Sayfa : 60 - 63, 29 Aralık 1986)
29 Aralık 1986 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp
Fakültesi
|