YÜKSEKÖĞRETİM REFORMUNDA GEÇ KALINDI      UMRAN Dergisi     Kasim 2003

 

 

 

YÜKSEKÖĞRETİM REFORMUNDA GEÇ KALINDI
(
Bu makale UMRAN Dergisi Kasim 2003 sayısında yayımlanmıştır.)

     Milletler ve medeniyetler arası yarışın tüm hızıyla devam ettiği günümüzde bilime, bilimin güvenilir rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Bir toplumun başı dik ve refah içinde yaşayabilmesi, önemli ölçüde bilim ve teknolojideki gücüne bağlıdır. Teknoloji, bilimsel bilginin uygulama alanına aktarılmasıdır. Bilim, bilimsel zihniyet ve yeteri kadar bilgi üretimi olmadan teknolojide ve uygulama alanlarında ilerleme olmaz. Bilim üretilmeden, yeterli bilgi birikimi olmadan, sadece teknoloji ithali yoluyla, milletler arasında devam eden baş döndürücü siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik yarışı sürdürmek ve medeniyetler yarışını kazanmak şöyle dursun, mevcut durumumuzu ve yerimizi korumak bile mümkün değildir.

     İleri ülkelerde yükseköğretim ve özellikle üniversiteler, özerkliğe ve akademik özgürlüğe sahip “bilgi ve hizmet üreten fabrikalar” olarak tanımlanmaktadır. Gelişmemiş ülkelerde ise üniversite ulus devletin ideolojik silahı olarak bilinir. Halbuki, en değerli servet, en büyük zenginlik, en iyi rehber, en kuvvetli güvenlik gücü ve en iyi silah bilgidir. Bilginin önemi arttıkça yükseköğretimin önemi de artmaktadır. Uluslararası yarışta üniversitelerde üretilen bilginin kalitesi ve ekonomiye olan katkısı, gittikçe belirleyici rol oynamaktadır. İşte bu yüzden, yükseköğretimi ve üniversiteyi ilgilendiren sorunlar, sadece bizde değil gelişmiş ülkelerde de üzerinde çok düşünülen, kafa yorulan temel meselelerin başında gelmektedir.

         Üniversitenin Üç Önemli Özelliği
       Batılı bilim adamları, üniversitenin olmazsa olmaz üç özelliğinin olduğunu, diğer özelliklerinin değiştirilebileceğini ve gerektiğinde terk edilebileceğini belirtmişlerdir (1-2). Korunması gereken üç özellik şunlardır: 1.Yeni bilgi üretme görevi: Diğer kurumlardan farklı olarak üniversite, herhangi bir sorunun sorulabildiği ve herhangi bir cevabın verilebildiği bir yerdir. İşte bu akademik özgürlüktür ve mutlaka yasayla güvence altına alınmalıdır. 2. Ölümsüz doğruları koruma ve yayma görevi: Üniversite artık sadece üst düzey kamu görevlilerini yetiştiren bir kurum değil, kitle eğitimi veren bir büyük kurumdur. Topluma doğruları söyleyen ve toplumun lokomotifi olan üniversitedir. 3. İnsanlığa hizmet görevi: Üniversite yakın çevrenin, ülkenin ve tüm insanlığın ekonomik, politik, eğitim, sağlık, sosyal ve diğer problemlerine çözüm üretmekle görevlidir.

         Diğer Ülkelerde Neler Oluyor?
        Tüm ileri ülkeler, 1990’lı yıllarda yükseköğretim sistemlerinde reform denecek kadar önemli değişiklikler yaptılar. Yeni bin yılın girişimci, üretken, sanayi ile entegre olmuş, toplumun ve ekonominin lokomotifi haline gelmiş, özerk-özgür, çağdaş üniversitelerini oluşturdular. Bu amaçla İngiltere ve İsveç 1992’de, Avusturya 2002’de yeni yükseköğretim yasaları çıkardılar (3-16). Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği’nde ve aday ülkelerde eğitim ve yükseköğretim sistemleri sürekli olarak yenilenmekte ve asgari bir uyum için çalışmalar sürdürülmektedir.

        Yükseköğretim sistemi için öngörülen yapısal değişiklik ilk olarak, 25 Mayıs 1998’de Alman, Fransız, İngiliz ve İtalyan Eğitim Bakanlarının imzaladığı Sorbon Deklarasyonu’nda (17) yer aldı. Daha sonra, 19 Haziran 1999’da Avrupa’ daki 31 ülkenin Eğitim Bakanları, Bolonya Deklarasyonu’nu (18) imzaladılar. (Bolonya Deklarasyonunda Türkiye Milli Eğitim Bakanı’nın imzası yoktur). Türkiye Prag Bildirisini (18-19 Mayıs 2001) imzalayarak, yükseköğretimde AB’ye uyum için gerekli reformları yapacağını taahhüt etti. Avrupa Yükseköğretim Alanı adı verilen plan son kez 18-19 Eylül 2003 Berlin Toplantısında 33 ülkenin Milli Eğitim Bakanlarınca ele alındı ve 2010 yılına kadar gerçekleştirilmesi gereken çalışmalar belirlendi.

            Bizde Yükseköğretim
          2003 yılında üniversite giriş sınavına 1502644 kişi başvurmuş, bunların ancak 311498’i, yani yaklaşık % 20’si yerleştirilmiştir. Sınav sonucu tercih yapanların sayısı 796266’dır. Bunlardan 484 bin 762 lise mezunu açıkta kalmıştır. Son günlerde yaşananlar bu acıklı tablodan bazı kesimlerin pek etkilenmediğini göstermektedir. Halbuki 2002 yılında Avustralya’da elli bin öğrenci üniversiteye yerleştirilemedi diye adeta kıyamet kopmuştu.

           1995 yılında Türkiye’ de yükseköğretim çağ nüfusunun (18-24 yaş) % 18’i, bir yükseköğretim kurumunda okumaktaydı ve bu oranla Türkiye Dünya ülkeleri arasında 60.sırada bulunmaktaydı. Söz konusu oran ABD’de %81, Noreç’te % 55, Güney Kore’de %52, Fransa’da &50, Birleşik Krallıkta %48, Yunanistan’da &38 idi. Aynı dönemde, 1998 Dünya Gelişmişlik Göstergelerine göre bir milyon nüfusa düşen araştırmacı-teknisyen sayısı Türkiye’de 200 iken, İsveç’te 6000, Fransa’da 5000, Norveç’te 5000, Güney Kore’de 2300, Avusturya’da 2000 idi.

           1995 yılında yükseköğretimdeki öğrenci başına kamu kaynaklarından yapılan harcama Türkiye’de 755 dolar, Avrupa’da 6585 dolar dünya ortalaması ise 3370 dolar idi.

              Üniversitelerin Verimi
          Yükseköğretimin başarısı verimiyle ölçülür. Üniversitelerin veriminin temel göstergeleri şunlardır :

1. Mezun ettiği öğrencilerin kalitesi ve işlerindeki başarıları

2. Dünya bilimine yapmış olduğu katkı, yani ürettiği bilgi

3. Üretilen bilginin paraya dönüştürülmesi ve pazarlanması (patent)

4. Çevreye, millete ve dünya insanlığına sunduğu hizmet.

Dünya bilimine yapılan katkının ölçüsü belli dergilerde yayınlanan makale sayıları, bu makalelerin aldığı atıf sayıları ve alınan patent sayılarıdır.

           TÜBİTAK’ın bulgularına göre, Türkiye 1999 yılında SCI (Science Citation Index)’ye giren makale sayısı bakımından dünya ülkeleri arasında 25. sırada bulunmaktaydı. Ancak, Türkiye’nin gerçek yeri bu değildir. Çünkü ülke nüfusları dikkate alındığında, Türkiye’nin dünya ülkeleri arasındaki yeri 51. sıra olmaktadır. Bu sıralamada Türkiye’nin ilk 40’a girebilmesi için yıllık makale sayısını en az iki katına çıkarması gerekir(19). Makalelerin aldığı atıf sayısına göre yerimiz daha da geridedir ve alınan patent sayısına göre yapılacak bir sıralamada ise en gerilerde kaldığımız bilinmektedir. Türkiye’nin 2001 yılında dünya bilimine katkısı %0.7 dir. Aynı dönemde ABD’nin katkısı %27.5, İspanya’nın %2.5, Güney Kore’nin %1.7, İsrail’in %1.2 dir(20).

          Almanya’nın Hamburg şehrinde 1978’de kurulan Hamburg - Harburg Üniversitesi’nin 1999’da 3500 öğrencisi, 100’ü profesör olmak üzere 500 de öğretim elemanı vardı. Teknoloji alanında ve mühendislik eğitiminde öne çıkan ve endüstri ile sıkı bağlantıları olan bu üniversite yılda yaklaşık 100 patent üretmekte ve patentlerden elde edilen gelirler ilgili araştırıcılar ile kurumlar arasında paylaştırılmaktadır(21).

            Patent başvurusu yapan 90 ülke içinde Türkiye 1995 yılında ancak 64. sırayı alabilmiştir. 1999 yılında Almanya 74232, İngiltere 31326, Fransa 20000, İtalya 9613, İsviçre 6412 ve Türkiye 325 patent başvurusu yapmıştır.

          Üniversite toplumun lokomotifidir. İlerlemek, kalkınmayı sağlamak, sosyoekonomik ve politik problemleri çözebilme gücüne sahip olabilmek için birinci sınıf üniversitelere ihtiyaç vardır. Ancak, yukarıda yer alan istatistik sonuçlarına bakılınca, üniversitelerimizin yetersiz olduğu, uygulanan yükseköğretim sisteminin başarılı olmadığı ve Türkiye’nin yükseköğretim reformunda çok geç kaldığı anlaşılır.

            Sorun Nerede?
         Bir yükseköğretim sistemiyle ilgili sorunların ana kaynakları şöyle sıralanabilir: Zihniyet, misyon (amaç), özerklik ve akademik özgürlük, sevk ve idare (yönetim), alt yapı, üniversiteye giriş sistemi, müfredat ve öğretim metodu, kalite kontrolü, finans, öğretim üyesi yetiştirme, hesap verebilirlik ve etkili denetim.

         Yukarıda sıralanan sorunların, en azından bir kısmını çözmek amacıyla mevcut Hükümet yeni bir Yükseköğretim Yasa Tasarısı oluşturmuş ve tartışmaya açmıştır. Bu yazıda daha çok üniversite yönetimi ile üst yönetim (YÖK) üzerinde durulacak ve ileri ülkelerde görülen yeni eğilim ve uygulamaların ışığında bazı temel öneriler sıralanacaktır.


         Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)
         Devlet üniversiteleri sadece öğretim üyelerinin ve üniversite rektörlerinin değil, bütün milletin malıdır. Üniversite halktan toplanan vergilerle ve çok az da olsa öğrencilerden alınan öğrenim harçlarıyla ayakta durmaktadır. Bu nedenle, bütün paydaşlar bir şekilde üniversite yönetiminde söz sahibi olmalıdır. Yani, parayı veren düdüğü daha çok çalmalıdır.

          Ayrıca, Avrupa Birliği ülkelerinde son on yılda gerçekleştirilen reformlarla üniversite yönetimi, ABD’deki üniversitelerin yönetimine benzer hale gelmiştir. Bu yönetim şeklinin temel özelliği, üniversite ile hükümet arasında bulunan ve her ikisinden de bağımsız olan bir ara kurumun varlığıdır(13-16). Mütevelli heyet, üniversite meclisi, yöneticiler kurulu v.s gibi adlar verilen bu kurum, üniversitenin misyonunu belirler. Gelişme planını yapar, hükümetle olan irtibatı sağlar, finansla ilgili problemleri çözer, rektörlüğün çalışma sistemini düzenler ve rektör seçiminde en etkili rolü oynar. Avusturya’daki Üniversite Meclisi (University council) ile İsveç’te her üniversite için oluşturulan bir Yönetim Kurulu (Board of Governors) birer mütevelli heyet olarak düşünülebilir.


             YÖK Nasıl Oluşmalı?
            Birinci Öneri: Anayasa değişikliği yoluna gidilerek Yükseköğretim Kurulu üyeleri (21 kişi) TBMM tarafından seçilmelidir. Hiç değilse, üyelerin 1/3’ünü TBMM, 1/3’ünü hükümet ve 1/3’ünü de Üniversiteler Arası Kurulun belirlediği adaylar arasından Cumhurbaşkanı seçmelidir.

İkinci Öneri: Anayasa değişikliğine gidilmeden 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapılacak değişiklikle, YÖK üyelerinin yarıdan bir fazlası, en az doktora yapmış, çalışmalarıyla ve eserleriyle saygınlık kazanmış adaylar arasından Bakanlar Kurulu tarafından, geriye kalan üyeler de diğer paydaşlar tarafından seçilmelidir.

Türkiye şartlarında, her üniversite için ayrı bir ara-özerk kurul veya mütevelli heyet oluşturmak şimdilik daha zordur. Bu nedenle, YÖK üniversitelerin hepsi için genel bir “mütevelli heyet” gibi düşünülmeli ve Anayasada yapılacak değişiklikle rektör atamaları (kriterler ile birlikte ilan, müracaat ve değerlendirme safhalarını takiben) bu kurula bırakılmalıdır.

Eğer Anayasa değişmeyecekse, Cumhurbaşkanı, YÖK’ün belirleyeceği iki adaydan birini rektör olarak atamalıdır.


             Rektör Seçimi
            YÖK’ten sonra en önemli sorun rektör ve rektör adayı seçimi ile ilgilidir. Mevcut YÖK Yasasına göre, rektör hem yasamanın hem yürütmenin hem de yargının başıdır. Bu kadar yetki ancak krallarda bulunmaktadır. Üniversitelerde yasama ile yürütme birbirinden mutlaka ayrılmalıdır.

Tüm öğretim üyelerinin katıldığı bir rektör veya rektör adayı seçiminden vazgeçilmelidir. Rektörleri YÖK belirlemelidir. YÖK, Rektör adaylığı için en az 5 yıl profesörlük yapmış olma, eser ve deneyim sahibi olma gibi bazı temel şartlar getirmelidir.Yani, yöneticilik deneyimi olmayan ve üstelik bilimsel açıdan da yetersiz olanların aday olmaları yasayla engellenmelidir.

Boşalacak rektörlük en az iki ay önce YÖK tarafından ilan edilmeli, kriterlere uyan istekliler özgeçmiş ve yayın listeleriyle başvurmalı, başvurular YÖK’ün oluşturacağı bir seçici kurul tarafından değerlendirilmeli en uygun adayları YÖK genel Kurulu belirlemeli ve YÖK başkanı bu aday veya adayları onaya sunmalıdır.


             Rektör Adaylarını Öğretim Üyeleri Seçmemeli
            Hükümetin hazırladığı yasa taslağında rektör seçimi ile ilgili maddede yer alan seçim sistemine, yani bir üniversitede görev yapan tüm öğretim üyelerinin katıldığı bir seçim sistemine ileri ülkelerde rastlanmaz. Bu konuda AB’deki uygulamalar ve yönelimler iyice incelenmelidir. Avusturya, Danimarka ve Norveç son bir yıl içinde seçim sisteminden vazgeçmişlerdir. Ayrıca, böyle bir sistem bizim bünyemize de uygun değildir.

Devlet üniversitelerinde rektör seçimi için halen uygulanan ve eskisine göre biraz daha iyi olsa da uygulanması düşünülen sistemin dört önemli zararı unutulmamalıdır(22):

1. Zaman ve verim kaybı

2. Kutuplaşmaya sebep olması

3. Yönetimin seçime endeksli hale gelmesi

4. Daha az oy alanların atanmasının (çoğu zaman böyle olmaktadır) yol açtığı sürekli huzursuzluk.

Üniversitelerde rektör seçimi ile üniversite özerkliğini ve çağdaşlığı özdeşleştirenlerin ileri sürdükleri, fakat hukuk, akıl ve mantık açısından tutarsız olan bir düşünce vardır: O da; “apartman yöneticisini, köylü muhtarını seçiyor da öğretim üyeleri niçin yöneticilerini seçmesin” şeklindeki görüştür. İlk bakışta çok çekici gelen bu düşünce, hem doğru değildir, hem de sonuçları açısından telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olmaktadır. Apartmanda yöneticiyi seçenler apartmandaki dairelerin sahipleri veya kiracılarıdır. Köyde muhtarı seçenler de köyün sahipleridir. Halbuki, üniversitenin tapusu öğretim üyelerinde değildir. Öğretim üyeleri paydaşlardan sadece küçük bir bölümünü oluştururlar. Devlet üniversiteleri bütün toplumun malıdır. O halde, mal sahipleri bir şekilde üniversite üst yönetiminde ve üniversite yönetiminde söz sahibi olmalıdır.

Rektör adayı olanlar ile, daha başlangıçta onlara yakın destek verenler, seçim çalışmalarına en az bir yıl öncesinden başlamaktadırlar. Seçmen kazanmak maksadıyla, oy hakkı olan öğretim üyeleri tekrar tekrar ziyaret edilmekte ve saatler süren konuşmalar-tartışmalar yapılmaktadır. Böylece, araştırmaya eğitime ve bilim üretmeye ayrılması gereken binlerce saatlik zaman boşa harcanmakta ve sonuçta üniversitenin verimi düşmektedir. Bir üniversitede, özellikle rektör seçiminin olduğu yıl bilim üretiminin azaldığı ve verimin düştüğü açıktır.

Seçim çalışmaları, öğretim üyelerinin gruplara ayrılmalarına, kutuplaşmalarına ve kısır çekişme içine düşmelerine yol açmaktadır. Çünkü, ne pahasına olursa olsun, rakipler yıpratılmalı ve yok edilmelidir. O halde, günün tehdit ve tehlike olarak algılanan suçu ne ise rakipler o suçla suçlanmalı, etki ve yetki sahibi üst makamlara durmadan ihbar ve iftira yağdırılmalıdır. Evet, ne yazık ki olan budur. Akademik hayatlarında, yabancı dilde 10 sayfalık bir araştırması bile olmayan militan bilim adamları, araştırma, eğitim, öğretim ve topluma hizmet işini bırakıp, rakiplerini suçlamak, yıpratmak ve yok etmek için, içi yalan ve iftira ile dolu yüzlerce sayfa yazıyı hazırlayarak üst makamlara ve etkili çevrelere postalamaktadırlar.

Hepsinden önemlisi, üniversite rektörlerinin çoğu zaman seçime endeksli bir yol izlemeleridir. Mevcut rektör, bir sonraki seçimde ilk sırayı kapabilme veya bir yandaşına devredebilme endişesiyle üniversiteyi yönetme ihtiyacını duymaktadır. Bazı üniversitelerimizde, seçim yılının son aylarında bile mantar gibi yardımcı doçent ataması yapılmaktadır. Akademik eleman alımı için verilen ilanlarda serbest rekabeti teşvik edici ifadeler yerine, yandaşları tanımlayıcı ifadelere yer verilmektedir. Böyle bir tutum en azından görevi kötüye kullanma değil midir? Asistan alınmasından, yardımcı doçent, doçent ve profesör kadrolarının ilanına kadar bütün basamaklarda hem ilk hem de son sözü rektörün söylemesi doğru mudur?..

Akademik kadrolara eleman alma ve terfi işlerinde ileri ülkelerde uygulanan kurallar, yani serbest rekabet kuralları uygulanmadıkça, adama göre iş kuralı gözetildikçe, içten beslenmenin önüne geçilmedikçe veya rektör seçiminde vereceği oya göre, ya da siyasi görüş ve düşüncesine göre adam aramaya devam edildikçe çağdaş, özerk ve özgür üniversiteden söz edilemez.

Koçi Bey, 1631 yılında Dördüncü Murat’a sunduğu raporda “bilginin devamı bilginlerledir. O yüzden yüce ataları zamanında bilgiye ve bilginlere olan hürmet ve ikram hiç bir devlette olmamıştır... Bugün ilim yolu dahi fevkalade bozulmuştur... İlmiyeye ait yüksek makamların şunun bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir”demektedir(23). Aradan bunca zaman geçmesine rağmen değişen bir şey yok... Ancak, bilinen bir şey var: O da, ileri ülkelerin çağdaş üniversitelerinde Koçi Bey’in savunduğu prensiplere harfiyen uyulduğudur. Amerika Birleşik Devletlerinde yüksek öğretimin “ amiral gemisi “ olarak bilinen Harvard Üniversitesi’nde 11 yıl süreyle dekanlık yapmış H. Rosovsky bu hususu açıkça ifade etmektedir:

“Sürekli kadroya atama yapılırken ideal ölçülerimiz sadece beyinle ilgilidir. En iyi bilim adamı-öğretmenleri aramaktayız ve bunların aynı zamanda berbat kişilikleri varsa, ne yapalım, bilim uğruna bağrımıza seve seve taş basarız”. “Rektöre bir bilim dalındaki en iyi bilim adamını kendi düşüncesine göre seçme yetkisi verilmemiştir”(24). Çünkü Harvard’ın rektörü aynı şehirdeki Yönetim Kuruluna, yönetim kurulu ise Gözetim Kuruluna karşı sorumludur. Bizde ise rektör YÖK’e şikayet edilebilir. YÖK’ün yaptığı ise, şikayetçiyi rektöre bildirmekten ibarettir.

          Avrupa’dan Örnekler
       Avrupa Birliği üyesi olan dört ülkede, yükseköğretimde yönetimin nasıl olduğu aşağıda özetlenmiştir. Bu özetler de önerilerimizin ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir. Yapılan son reformlarla, AB üyelerindeki yükseköğretim sistemi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yükseköğretim sistemine benzer hale gelmiştir. ABD’deki sistemin en önemli özelliği her üniversitenin bir mütevelli heyetinin olması ve rektörü bu heyetin atamasıdır.

1. Avusturya: Üniversite senatosu 3 kişiyi teklif eder, Üniversite Meclisi rektörü belirler. Senatonun 12-24 üyesi vardır. Bu üyelerin tümü seçimle gelir.

Üniversite Meclisi (University Council): Meclis 5,7 veya 9 üyeden ibarettir. Bu üyeler üniversitedeki diğer kurullara üye olamazlar. Beş kişilik Meclisin üyeleri şöyle seçilir: a) İki üyeyi Senato seçer b) İki üyeyi Federal Hükümet atar c) Bir üye karşılıklı anlaşma ile belirlenir. Rektörü atayan üniversite meclisi başkanını kendisi seçer. Rektör meclisin üyesi değildir(13).

2. Almanya: Almanya’da rektör seçimi küçük bir grupça (üniversite profesörlerini, diğer öğretim elemanlarını ve idari personeli temsil eden yaklaşık 35 kişilik bir grup) gerçekleştirilir. Atamayı Eyalet Eğitim Bakanı yapar ve bu rektör sadece akademik rektördür, mali konularda yetkili değildir. Mali konularda yetkili olan KANZLER’i Eyalet Eğitim Bakanı atar(25-26).

3. Fransa: Tüm yüksekokul müdürlerini Milli Eğitim Bakanı atar. Üniversite rektörünü ise, her biri 20-40 arasında üyeye sahip olan Bilim Kurulu, Yönetim Kurulu ve Öğrenci İşleri Kurulu ortak toplantıda seçer ve Milli Eğitim Bakanı atar. Bu üç kuruldaki akademisyenlerin miktarı % 60 kadardır(25-27).

4. İsveç: Her Üniversitenin bir Yönetim Kurulu (Board of Governors) vardır. Yönetim Kurulu üye sayısı 15’i geçmemektedir. Yönetim Kurulu’nun başkanını ve üyelerin yarıdan bir fazlasını Hükümet atamakta, diğer üyeler ise öğretim elemanları ve diğer paydaşlar tarafından seçilmektedir. Kurul Başkanı o üniversitede kadrolu eleman değildir. İşte rektör adayını bu kurul belirler ve atamayı (en çok 6 yıl süreyle) Hükümet yapar(14,15,25,26,28).


            Özet ve Öneriler
1. Çıkarılacak yeni Yükseköğretim Yasası’nda akademik özgürlük ve özerklik tam olarak tanımlanmalı ve güvence altına alınmalıdır. Akademisyenler fikir, söz ve yazıları nedeniyle zarara uğratılmamalıdır. Siyasi iktidarlara ve diğer kurumlara üniversitelerin günlük yönetimine müdahale imkanı verilmemelidir. Siyasi iktidarın yükseköğretimle ilgili görevi, doğrudan yönetim ve denetim değil, gözetimdir.

2. Bir Milli Mütevelli Heyet gibi görev yapması gereken yeni YÖK’ün üyelerini, üniversitelerin gerçek sahibi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmelidir. Seçilecek üyelerde en az doktora yapmış olmak, araştırma, eğitim-öğretim, hizmet ve yönetimde deneyim sahibi olmak ve herhangi bir siyasi partiyle ilişkisi olmamak gibi özellikler aranmalıdır.

3. Rektörleri ya doğrudan YÖK atamalı veya rektör adaylarını YÖK belirleyip onaya sunmalıdır. Bütün öğretim üyelerinin katılacağı bir seçim sistemi tekrar geriye, karanlığa ve bataklığa dönüş olur. Böyle bir durum üniversiteleri göz göre göre yok oluşa sürüklemektir. AB ve OECD ülkelerinde seçim sistemi tamamen terk edilmektedir(29). Eğer mevcut seçim sistemi korunacaksa, yeni bir yasa çıkarmaya hiç gerek yoktur.

4. Üniversitede yasama organı ile yürütme organı birbirinden ayrılmalı, bu organlardan birisine üye olan diğerine olmamalıdır. Rektörün hem yasama, hem yürütme hem de yargının başı olması doğru değildir.

5. Hesap verebilirlik açıkça tanımlanmalıdır. Kimin kime hesap vereceği belli olmalı, görevini kötüye kullanan, taraf tutan ve başarısız olan rektörden ve diğer yöneticilerden hesap soracak etkili bir organ bulunmalıdır. Yetki ile sorumluluk dengelenmedikçe ve hesap verebilirlik bulunmadıkça mali özerklik yarar değil zarar getirir.

6. Akademik kadrolara atamada tamamen açık, şeffaf, üniversal ve özellikle rekabete dayalı bir sistem getirilmelidir. Adama göre iş ilanları verilmemeli, işe göre adam aranmalı. Yasal düzenleme, serbestçe yarışanlar arasından sadece akademik açıdan en iyisinin seçilmesini sağlayacak güçte ve yeterlilikte olmalıdır.

7. Yasada, iç ve dış denetim, kalite güvencesi, verimlilik ve kalite kontrolü ile ilgili organlar, kurumlar ve düzenlemeler yer almalıdır.


KAYNAKLAR
1.Kerr, C. : The Uses of the University, Harvard University Press, Cambridge, 1963.
2.Levine, A.: The soul of the university (Annual Report 2000 18 April 2001) www.ccsu.edu/planning/NASCUP/2002/SpringConf/LevineEssay.pdf
3. Dimmen, A., Kyvik, S. Recent changes in the governance of higher education institutions in Norway. Higher Education Policy, 11:217-228, 1998
4. Etzkowitz, H. Research groups as ‘quasi-firms’: the invention of the entrepreneurial university, Research Policy, 1383: 1-13, 2002.
5. Collins,S., Wakoh,H. University and technology transfer in Japan: Recent reforms in historical perspective. Journal of Technology Transfer, 25:213-222, 2000
6. Rakic, V. Converge or not converge: the European Union and higher education policies in Netherlands, Belgium/Flanders and Germany. Higher Education Policy 14: 225-240, 2001
7. Trow, M. Governance in the university of California: the transformation of politics into administration. Higher Education Policy, 11:201-215,1998
8. Doyon, P.: A review of higher education reform in modern Japan, Higher Education, 41:443-470, 2001
9. Reding, V.: Two Decades of Reform in Higher Education in Europe: 1980 Onwards, 570 s. (http://www.eurydice.org)
10. de Boer, H.: The troublesome Dutch university and its route 66 towards a new governance structure. Higher Education Policy, 12:329-342, 1999
11. Tomusk, V.: Enlightenment and minority cultures: Central and East European higher education reform ten years later. Higher Education Policy, 14:61-73, 2001
12. Tierney, W.G.: The autonomy of knowledge and the decline of the subject: Postmodernnism and the reformulation of the university. Higher Education, 41:353-372, 2001
13. National Council of the Republic of Austria.: University Organisation and Studies Act (Universities Act 2002), 68 sayfa, (www. bmbwk.gv.at/medien/8019_ug02_engl.pdf).
14. Ministry of Education and Science in Sweden. Higher Education Act (Law 1992:1434). (http://utbildning.regeringen.se/inenglish/pdf/higher_education_act.pdf)
15. Ministry of Education and Science in Sweden. Higher Education Ordinance (1993:100)
16. Bennett, B.: The new style boards of governors-are they working? Higher Education Quarterly, 56(3): 287-3002, 2002
17. Joint Decleration on Harmonisation of the Architecture of the European Higher Education Systems, Paris, the Sorbone, May 25 1998.
18. The European Higher Education Area. Joint Declaration of the European Ministers of Edducation Convened in Bologna on the 19th of June 1999.
19. Balcı, M. 2001 Yılında Türkiye’nin Bilim Potansiyeli, Günce (TÜBA), Sayı 23,sayfa 7-9, Ağustos 2002.
20. Arıoğlu, E., Girgin, C.: 1974-2001 Döneminde ülkemizdeki bilimsel yayın performansının kısa değerlendirilmesi, Bilim ve Ütopya Dergisi, Mayıs 2002
21. Burton, B.: A new type of German university takes root in Hamburg. Chronicle of Higher Education, Vol.45 Issue 28, 1999.
22. Yarınlar İçin Düşünce Platformu., Türkiye’yi Yarınlara Taşıyacak Yeni Bir Üniversite. Yükseköğretim Kanunu Hakkında Değişiklik Önerileri, Ankara, 2003
23. Koçi Bey Risalesi. Sadeleştiren, Zuhuri Danışman, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1997
24. Rosovsky, H. Üniversite: Bir Dekan Anlatıyor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 1994
25. Doğramacı, İ.: Günümüzde Rektör Seçimi ve Atama Krizi, Meteksan A.Ş., Ankara 2000.
26. Gürüz, K.: Dünya ve Türkiye’de Yükseköğretim. ÖSYM Yayınları, Ankara, 2001.
27. Gohel, J-P.: The French System of Higher education.
(http://www.abo.fi/norden/nuas/public/dirsem/oulu97/gohel.pdf)
28. Strömdahl, H.: On the governance of higher education in Sweden.
(www.srhe.ac.uk/HERN/eForum/Seminar4PapersSWEDENpdf.pdf)
29. OECD .: “Changing patterns of governance in higher education”, Education Policy Analysis 2003
 

 

Prof. Dr. Cafer MARANGOZ
caferm@omu.edu.tr
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı
SAMSUN