|
AVRUPA BİRLİĞİ (AB) YOLUNDA ÜNİVERSİTELERİMİZ
Avrupa Birliği'nin fikri
temelleri çok eskiden atılmıştır. Ancak, söz konusu fikrin uygulanabilir
bir siyasi projeye dönüşmesi Churchill'in 1946'da Zürih'te yapmış olduğu
konuşmadan hemen sonra olmuştur. Churchill o konuşmasında "Avrupa Birleşik
Devletleri'ni kurmak mecburiyetindeyiz" demişti.
İlk ara kuruluşlardan sonra Ortak Pazar, Avrupa
Topluluğu (AT), Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ara safhalardan geçilmiş
ve Kasım 1993'te topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur.
Avrupa Birliği üyesi olan ülkeler
ekonomik, sosyal, siyasal ve eğitim sistemlerinde ortak bazı yapısal
değişiklikler yapmaktadırlar.
Yükseköğretim sistemi için öngörülen
yapısal değişiklik ilk olarak, 25 Mayıs 1998' de Alman, Fransız, İngiliz
ve İtalyan Eğitim Bakanlarının imzaladığı Sorbon Deklarasyonu'n da yer
aldı. Daha sonra, 19 Haziran 1999' da Avrupa' daki 31 ülkenin Eğitim
Bakanları, Bolonya Deklarasyonu' nu imzaladılar. Bolonya Deklarasyonunda
Türkiye Milli Eğitim Bakanı' nın imzası yoktur.
Avrupa Birliği' ne üye olan ülkelerin yükseköğretim
sistemleri arasında önemli farklılıklar vardır.
Üniversite ve üniversite dışı diye ikili yükseköğretim
sistemine sahip olan ülkeler; Avusturya, Danimarka, Finlandiya, Fransa,
Almanya ve Hollanda' dır. İsveç ile Birleşik Krallıkta ise bütün
yükseköğretim üniversite adı altında toplanmıştır.
Avrupa Birleşik Devleti fikrinin gerçekleşmesi için
yükseköğretim kurumları arasında benzerliklerin ve işbirliğinin
artırılması gerekir. Başlangıçta yükseköğretim sisteminde sağlanacak dört
önemli ortak husus tespit edilmiştir :
1. Genelleştirilmiş bir Avrupa kredi sistemi
2. Diplomalar için ortak bir yapının belirlenmesi
3. Kalite kontrolü ve değerlendirilmesi
4. Yeni öğrenme olanaklarının hizmete sunulması
AB üyesi olan ülkelerde yükseköğretim
kurumlarının akademik değerlendirilmesi ve kalite kontrolü için gerekli
kurumlar oluşturulmaktadır.
Yeni öğretim olanakları akademik hareketliliği daha da
artıracak, öğrenciler, öğretim üyeleri ve üniversite idarecileri için
adeta sınırlar kalkmış olacaktır.
Socrates ve Erasmus
Programları
Avrupa' lılara Avrupa Topluluğu fikrini
benimsetmek için öğrencilerin desteğini almak amacıyla 1985 yılında
Socrates ve Erasmus Programları başlatıldı ve bu programları destekleyen
Avrupa Kredi Transfer Sistemi geliştirildi.
Socrates Programının birinci döneminde
(1995-1999) öğretim elemanı, öğrenci, öğretmen ve eğitimcileri kapsayan
toplam 275.000 Avrupa' lının ülkeler arasında dolaşımı ve değişimi
desteklenmiştir.
Programın 2000 - 2006 yıllarını kapsayan ikinci döneminin temel hedefleri
şunlardır:
1. Avrupa'da her seviyedeki eğitimi artırmak
2. Avrupa dillerinin öğrenilmesini sağlamak
3. Eğitimin her alanında işbirliğini ve dolaşımı temin etmek
4. Eğitimde yenilikleri teşvik etmek
5. Eğitimin tüm basamaklarında fırsat eşitliğini sağlamak
31 Avrupa ülkesine ilave olarak Türkiye' nin de
katıldığı ikinci dönem Socrates programının alt programları ve çalışma
alanları şunlardır :
1. Comenius : İlk ve ortaöğretimle ilgilidir
2. Erasmus : Yükseköğretimle ilgilidir
3. Grundtvig : Erişkin eğitimi ve diğer eğitim programlarını kapsar
4. Lingua : Avrupa dillerinin öğretilmesini destekler
5. Minerva : Eğitimde enformasyon ve haberleşme teknolojisiyle ilgilidir
6. Eğitim sistem ve politikalarını gözleme ve yenileme çalışmaları
7. Diğer programlarla irtibat kurma çalışmaları
Leonardo da Vinci Programı
Amacı, Avrupa' da meslek eğitiminin kalitesini yükseltmektir. Bu
program çerçevesinde 1997 yılında 15.000 ortaklı 730 projeye 152,7 milyon
Ecu tutarında mali destek sağlandı.
GENÇLİK PROGRAMI
Amacı, Okul sistemi dışında kalan gençlerin Avrupa idealinde
aktif olarak yer almalarını sağlamak ve onların eğitimine yardımcı
olmaktır. Bu program çerçevesinde 1997 yılında 70.000 genci kapsayan
projelere 24.9 milyon Ecu tutarında destek verilmiştir.
Avrupa Birliği' ne üye ülkeler 1990' lı yıllarda
Yükseköğretim sistemlerinde reform sayılabilecek kadar önemli
değişiklikler yaptılar. Bunların başında, üniversitelere daha fazla
özerklik tanınması gelir. Ayrıca, mali özerklik, yani hükümetin ayırdığı
bütçe ile ilgili kısıtlamaların kaldırılması, torba bütçe ve torba kadro
sistemi, öğrencilerin kabulü, öğrenim ücretinin belirlenmesi ve
diplomaların verilmesinde üniversitelerin yetkili kılınması gibi
yenilikler sayılabilir.
BİZDE ÜNİVERSİTE
Bizde, bazı acı gerçekleri açıklamak için "üniversiteye
girmeyen pişman, giren bin pişman" dendiği bilinmektedir. 1999 yılında
üniversiteler arası giriş sınavına 1,479,562 kişi başvurmuş, bunların
ancak 448, 475' i, yani % 30,3'ü yerleştirilmiştir.
1999 yılında fakültelerdeki kayıtlı öğrenci sayısı 659,254, açıköğretimde
kayıtlı öğrenci sayısı ise 488,569 idi. Türkiye' de yükseköğretim çağ
nüfusu (18-25 yaş) yaklaşık olarak 13 milyon kadardır. AB' de bu kadar
genç nüfusu olan başka bir ülke yoktur. Demek ki, çağ nüfusunun ancak %
11'i yükseköğretim imkânını elde edebilmektedir.
1998'de Almanya'da yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı 1,801 000;
İngiltere'de 1996 yılında 1,392,607; Fransa'da ise 1998 yılında 2 086, 885
idi.
1995 yılında yükseköğretimdeki öğrenci başına kamu kaynaklarından yapılan
harcama Türkiye'de 755 dolar, Avrupa'da 6585 dolar dünya ortalaması ise
3370 dolar idi. Türkiye'de üniversite mezunlarının büyük bir bölümü iş
bulamamaktadır.
Yükseköğretimde lisans programlarında öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısı Türkiye'de 35, Almanya'da 8, Hollanda'da 10,
İngiltere'de 14, Fransa'da ise 25'tir.
1999 yılı için Türkiye'de Lisansüstü eğitime kayıtlı öğrenci sayısı,
19.543' ü doktora, 6.468'i tıpta uzmanlık ve 53.547'si yüksek lisans olmak
üzere toplam 79.558 idi. Yükseköğretim kurumlarımızda aynı yıl 8.202
profesör, 4.755 doçent, 9.044 yardımcı doçent olmak üzere toplam 63.866
öğretim elemanı görev yapmaktaydı. 1996 Almanya'sında ise toplam 344
yükseköğretim kurumunda 320 bin öğretim elemanı vardı.
ÜNİVERSİTELERİN VERİMİ
Yükseköğretimin başarısı verimiyle ölçülür. Üniversitelerin
veriminin temel göstergeleri şunlardır :
1. Mezun ettiği öğrencilerin kalitesi ve işlerindeki başarıları
2. Dünya bilimine yapmış olduğu katkı, yani ürettiği bilgi
3. Üretilen bilginin paraya dönüştürülmesi ve pazarlanması (patent)
4. Çevreye, millete ve dünya insanlığına sunduğu hizmet.
Bizde henüz iyi bir kalite kontrolü yapılmamaktadır.
Bilenle bilmeyenin, kaliteli ile kalitesizin ayırıma tabi tutulmadığı bir
toplumda kalite kontrolü yapmanın anlamı yoktur.
Dünya bilimine yapılan katkının ölçüsü belli
dergilerde yayınlanan makale sayıları, bu makalelerin aldığı atıf sayıları
ve alınan patent sayılarıdır.
TÜBİTAK'ın bulgularına göre, Türkiye 1999 yılında
SCI (Science Citation Index)'ye giren makale sayısı bakımından Dünya
Ülkeleri arasında 25. sıradadır. Ancak, Türkiye'nin gerçek yeri bu
değildir. Çünkü ülke nüfusları dikkate alındığında, Türkiye'nin Dünya
Ülkeleri arasındaki yeri 51. sıra olmaktadır. Nüfusa göre sıralamada
İsviçre birinci, İsrail ikinci, İsveç üçüncü, İngiltere ondördüncü, Fransa
ondokuzuncu ve Almanya yirminci sırayı almaktadır. Bu sıralamada
Türkiye'nin ilk 40' a girebilmesi için yıllık makale sayısını en az iki
katına çıkarması gerekir.
Makalelerin aldığı atıf sayısına göre yerimiz daha da
geridedir ve alınan patent sayısına göre yapılacak bir sıralamada ise en
gerilerde kaldığımız bilinmektedir.
Almanya'nın Hamburg şehrinde 1978'de kurulan Hamburg - Harburg
Üniversitesi'nin 1999'da 3500 öğrencisi, 100'ü profesör olmak üzere 500 de
öğretim elemanı vardı. Teknoloji alanında ve mühendislik eğitiminde öne
çıkan ve endüstri ile sıkı bağlantıları olan bu üniversite yılda yaklaşık
100 patent almaktadır. Patentlerden elde edilen gelirler ilgili
araştırıcılar ile kurumlar arasında paylaştırılmaktadır.
Avrupa'da ve ileri ülkelerde üniversite artık
fildişi kulesi değil, en değerli servet, en büyük zenginlik ve en iyi
rehber olan bilgiyi üreten fabrikadır. Üniversite toplumun lokomatifidir.
İlerlemek, kalkınmayı sağlamak, sosyoekonomik ve politik problemleri
çözebilme gücüne sahip olabilmek için birinci sınıf üniversitelere ihtiyaç
vardır. Ancak, ne yazık ki üniversitelerimiz bu önemli görevi yerine
getirecek yapıya, organizasyona, imkâna, ortama ve kısacası kapasiteye
sahip değildir.
YÖNETİM
Yürürlükteki mevcut yasa ve uygulamalara göre Türkiye'de üniversite
yönetimi merkeziyetçidir ve tüm yetki merkezdeki rektörde toplanmıştır.
Avrupa'da ise merkeziyetçi olmayan ve çeşitli kademeler arasında
bölüştürülmüş bir yönetim şekli göze çarpar. Avrupa'da rektör üniversiteyi
temsil eder, tüm çalışanları motive eder, üniversitenin misyonuna ve
kutsallarına bağlı kalır ve onları yüceltmeye çalışır. Kendisini bir
ideolojinin temsilcisi değil, üniversal değerlerin savunucusu olarak
görür. Yandaşlara göre değil, paydaşlara göre hareket eder. Üniversiteyi
zulümle değil, ilimle yönetir.
REKTÖR SEÇİMİ
Türkiye'dekine benzer bir rektör seçimi ve atanması
hiçbir Avrupa ülkesinde yoktur.
Fransa'da rektör seçiminde bazı kurullar ve atanmasında ise Milli Eğitim
Bakanı rol oynar.
Almanya'da rektörü üniversite çalışanlarını temsil eden
küçük bir grup seçip, önerir ve Eyalet Eğitim Bakanınca 2 yıl süreyle
atanır. Rektör akademik işlerden sorumludur ve üniversiteyi temsil eder.
Bütçe, kadro ve yatırımlardaan sorumlu olan Kanzler ise hükümet tarafından
atanır.
Almanya'nın Köln Üniversitesinde Rektör'ü Seçip Öneren Kurulun Yapısı
şöyledir:
Profesör temsilcisi 22
Diğer akademisyenlerin temsilcisi 7
Öğrenci temsilcisi 7
İdari personel temsilcisi 7
Toplam 43
İngiltere'de, Oxford ve Cambridge Üniversitelerinde
rektörleri, en kıdemli öğretim üyelerinden oluşan Regent House seçer.
Diğer üniversitelerde aday tespit komiteleri tarafından belirlenen adaylar
arasından Council (The Higher Education Funding Council for England-HEFCE)
tarafından süresiz olarak atanır.
Hollanda'da rektör Bakanlar Kurulu'nun tespit ettiği adaylar arasından,
Kraliçe adına Eğitim ve Bilim Bakanınca 2 yıl süreyle atanır.
ÜNİVERSİTENİN ÜÇ KUTSALI
Batılı bilim adamları, üniversitenin, korunması ve
geliştirilmesi gereken üç özelliğinin olduğunu, diğer özelliklerinin
değiştirilebileceğini ve gerektiğinde terk edilebileceğini
belirtmişlerdir. Korunması gereken üç özellik aşağıda sıralanmıştır.
1. Yeni bilgi üretme görevi : Diğer kurumlardan farklı olarak üniversite
herhangi bir sorunun sorulabildiği ve herhangi bir cevabın verilebildiği
bir yer olmalıdır. İşte bu akademik özgürlüktür.
2. Ölümsüz doğruları koruma ve yayma : Tarihi gerçekleri saptıranlara,
bilimin kanunlarını reddedenlere ve demokratik kuruluşları yok etmek
isteyenlere karşı koyabilmek için sağlıklı bir üniversiteye sahip olmak
gerekir. Topluma doğruları söyleyen ve toplumun lokomotifi olan
üniversitedir. Eğer, aşırı fikirlere ve aşırı uçlara mensup birileri
gidişattan, mevcut durum ve uygulamalardan memnunsa, üniversite
hastalıklıdır, görevini yapamamaktadır ve daha önemlisi kutsalını yitirmiş
demektir.
3. İnsanlığa hizmet : Üniversite çevrenin, ülkenin ve tüm insanlığın ,
ekonomik, politik, eğitim, sağlık ve diğer sosyal problemlerine çözüm
üretmekle görevlidir. Bu nedenle, üniversite ile toplum arasındaki
bağların kuvvetli olması gerekir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
1. Avrupa Birliği' nin kapısında bekletilen Türkiye Yükseköğretimini ve
Üniversitelerini hem yapı ve organizasyon hem de verimlilik ve diğer
yönelimler açısından AB'deki örneklere göre yeniden yapılandırmak
zorundadır.
2. Yapılacak ilk ve en acil iş 2547 sayılı YÖK Yasasını değiştirmek,
merkezi yapıyı zayıflatmak, özellikle rektör seçimindeki kör dövüşüne son
vermektir. Böylece, üniversiteleri, orada çalışanlar için cehenneme
çeviren, sadece kendisine oy verenleri ve çıkar sağlayanları kayırıp
kollayan misyonsuz, vizyonsuz, ve gelişen dünyadan habersiz kimselerin
rektörlük hayallerine son verilmiş olur. Üniversite toplumun malıdır.
Toplum kendi malını yönetmede, bir şekilde söz sahibi olmalıdır.
3. Parası olana daha iyi programlarda okuma imkânı veren mevcut vakıf
üniversitesi sistemi gözden geçirilmelidir.
4. Yükseköğretim çağındaki nüfusa oranla üniversiteye girebilenlerin
sayısını iki katına çıkarabilmek için gereken hazırlıklar ve yatırımlar
yapılmalıdır.
5. Yükseköğretime ayrılan mali destek kısa zamanda en az iki katına
çıkarılmalıdır.
6. Öğretim elemanı ve yardımcı personel alımında sözde değil, gerçekten
açık ve şeffaf olunmalı ve serbest rekabet kuralları mutlaka uygulanmalı
ve içten beslenme mümkün olduğu ölçüde engellenmelidir.
7. Üniversite kampüsleri, kampüs girişleri, binaları, derslik ve
laboratuarları, üniversite havasını verebilmeli, estetik ekonomi ve
ekoloji bakımından yetersiz olmamalıdır. Tek katlı, biçimsiz, yıkık-dökük
binalarda üniversite eğitimi olmaz.
8. Öz değerlendirme ve dışarıdan kalite kontrolü sistemleri
gerçekleştirilmelidir.
9. Üniversitelerde araştırma, eğitim ve hizmet için olmazsa olmaz şart,
huzurlu ortamdır. Üniversitelerde süreklilik kazanan akademik depreme bir
çare bulunmalı ve huzurlu çalışma ortamı mutlaka sağlanmalıdır.
10. Önce yurt içindeki üniversiteler, sonra da yurt dışındaki, özellikle
AB'deki üniversiteler arasında öğretim elemanı ve öğrenci hareketliliğini
artıracak projeler geliştirilmeli ve devam eden projelere katılım
sağlanmalıdır. Bir üniversitenin kürsülerine, konferans salonlarına ve
misafirhanelerine , Nobel Ödülü almış veya o ölçüde büyük başarılar
göstermiş bilim adamları yakışır. Uçlarda seyreden, uçuk fikirli,
dayatmacı, toplum mühendisliğine soyunmuş ve donmuş-kalıplaşmış fikirlerin
ateşli savunucuları değil. Bir ülkede, yükseköğretim kürsülerini ikinci
tip militan-politik insanlar aşındırıyorsa orada demokratik, özgür ve
bilim üreten verimli bir üniversitenin varlığından söz edilemez.
11. Üniversite yönetimi eleştirilere açık olmalı ve hazımsızlık
göstermemelidir. Eğer, eleştirenler bir şekilde zarara uğratılıyor hatta
cezalandırılıyorlarsa, o üniversitede, en temel insan haklarından olan söz
ve fikir hürriyeti de yok edilmiş demektir.
Prof. Dr. Cafer MARANGOZ
20 Nisan 2002 Samsun Aydınlar Ocağı
Konferans Özeti

|
|