Yönetim, organizasyon ve uygulamanın çağdaşlaştırılması

 

 

 

            Yönetim, organizasyon ve uygulamanın çağdaşlaştırılması :

            Seçim ile  özerkliği ve çağdaşlığı özdeştirenlerin ileriye sürdükleri, fakat hukuk, akıl ve mantık açısından tutarsız olan bir düşünce vardır. O da “apartman yöneticisini, köylü muhtarını seçiyor da öğretim üyeleri niçin yöneticilerini seçmesin” şeklindeki düşüncedir. Apartmanda yöneticiyi seçenler apartmandaki dairelerin sahipleri ve kiracılarıdır. Köy muhtarını seçenler de köyün sahipleridir. Eğer üniversitede yönetici seçilecekse onu üniversitenin gerçek sahibi yani millet veya onun temsilcileri seçmelidir ve seçim işleminde çağdaş kurallara uyulmalıdır. Koç veya Sabancı Topluluğuna ait fabrika ve iş yerlerinde çalışanlar “yöneticilerimizi ve genel müdürlerimizi biz seçmeliyiz”diye ortaya çıkabilirler mi? Onlara bu imkan verilse söz konusu kurumları modern işletmecilik anlayışıyla başarılı bir şekilde yöneten müdürler seçilebilir mi? Bazı yeni tasarılarda  kompozisyonu verilen “seçici kurullar” alakadar fena hakimler  gibi davranabilirler (5). Bu nedenle tüm yetki onlara bırakılmamalı ve karar makamı titizlikle belirlenmelidir.

            Üniversitelerde rektör, dekan, müdür ve hatta bölüm başkanı gibi yöneticilerin mütevelli heyet gibi bir organın belirleyeceği ehliyetli ve yansız bir “seçici kurul” tarafından seçilmesi gerekir. Diğer taraftan, ihtiyaç duyulan yöneticiler ile bunlarda aranan vasıfların ilan edilmesi, daha çok başvurunun sağlanması ve başvurular arasından, yarışmaya dayalı kriterlerin ışığında istenen elemanın seçilerek atanması en çağdaş yol olarak görülmektedir.

            Bir üniversiteyi saygınlaştıran, tercih edilir duruma getiren rektörü, dekanları ve bunların seçilip atanma şekilleri değil, başarılı bölüm ve birimleri ile bu birimlerdeki dünya çapında meşhur olan öğretim üyeleri ve araştırıcılarıdır. Bizde üniversiteler adeta yöneticileriyle özdeşleşmiş gibidir. İleri ülkelerdeki üniversitelerde, ad yapanlar saygıyla anılanlar, kendilerine özenilenler, rektörler, dekanlar, müdürler değil, ödül almış, nobel kazanmış başarılı bilim adamlarıdır.

     Üniversitelerde idari görevlere gelen veya getirilenlerin daha objektif ve daha rahat hareket etmeleri, emme-basma tulumbalar gibi hareket etmeyip fikirlerini çekinmeden açıkça beyan etmeleri gerekir. Bunu sağlamanın en etkili yollarından biri, idari görevlerdeki öğretim üyelerine emsallerinden fazla bir maddi yarar sağlayan düzenlemelere son vermektir.

           Programların ve programları uygulama şeklinin modernize edilmesi :

           Üniversitede çağdaşlaşmanın bir yolu da programların modernleştirilmesidir. İleri ülkelerde öncelik tanınan biyoteknoloji, moleküler biyoloji, neurosciences, elektronik ve informasyon sistemleri, yapay hafızalı robotlar ve sensor teknolojisi gibi konularda yeteri kadar yetişmiş elemana, bu konularda araştırma-üretim ve eğitim yapacak bölüm, birim ve enstitüye ihtiyaç vardır.

            Orta öğretimde olduğu gibi yüksek öğretimde de en önemli problemlerden biri “ bilgiye ulaşma metotlarının” gereği kadar öğretilememesidir. Bir konunun en iyi hangi metotla öğretilmesi gerektiğinin araştırılması, öğrencilerin derslere aktif olarak katılmalarının sağlanması gerekir. Öğrenci, önemli bir problemin çözümünde işe yarayacak olan bilgilere daha çok ilgi duyar ve bunları daha kolay ve zevk duyarak öğrenir. Ancak, böyle bir sistemde öğrencileri küçük gruplara bölmek gerekir. Çünkü çok kalabalık sınıflarda “problem çözmeye bağlı öğretim metotları”nı uygulamak ve öğrencilere bilginin günlük hayata uygulanışını kavratmak mümkün değildir.

            Ayrıca, eğitim ve öğretim ile ilgili program ve yönetmelikler öğrenmeyi ve kavramayı gönülden isteyenlere göre düzenlenmeli, gönülsüz, isteksiz ve tembel öğrencilere göre düzenlemeler yapılmamalıdır. Çeşitli baskılara prim vermek veya başarıyı yapay olarak artırmak için orta ve özellikle yüksek öğretimde zaman zaman uygulanan “af”, “yeni haklar” ve hele “idare mahkemeleri” kanalıyla sınıf veya ders geçme yolu eğitim sisteminde derin yaralar açan hususlardır. İleri ülkelerin çağdaş üniversitelerine “af yasaları” veya idare mahkemeleri yoluyla baskı yapılmaz.

            Yükseköğretimde sınav, değerlendirme ve sınıf geçme sistemi de önemlidir. Bu sistem başarıyı artıracak ve öğrenciyi  daha fazla çalışmaya teşvik edecek özellikleri taşımalıdır. Ayrıca, başarı derecesine önem veren bir istihdam sistemi kurulmalı ve işletilmelidir. Mevcut sistemde de her öğrencinin belli bir başarı derecesi vardır; fakat daha başarılı olanların daha erken ve daha iyi iş bulmalarını garanti eden bir uygulamadan yoksun oldukça “çağdaş üniversite” bir hayal olarak kalacaktır. Sürüne sürüne, düşe kalka diploma alan birisi çok başarılı, gayretli ve çalışkan arkadaşlarından daha önce ve üstelik daha iyi iş  imkanı bulabildiği veya çok daha avantajlı bir yere tayin yaptırabildiği sürece çağdaşlıktan söz edemeyiz. Önce, başarısızlığın değil, başarının ödüllendirildiği bir sistemi kurmalı ve böyle bir sistemi hazmedebilen politikacı ve yöneticilerin sayısını artırmalıyız.

 

                     -4-