|
YENİ
VE BÜYÜK ÜNİVERSİTELERE İHTİYAÇ VARDIR
(Yarınlar İçin DÜŞÜNCE Dergisi Kasım 2005 sayısında
yayınlanmıştır)
Basına yansıyan bilgilere göre Milli
Eğitim Bakanlığı, 15-20 kadar yeni üniversite kurulması konusunda kanun
taslağı hazırlayarak Başbakanlığa sunmuştur. Üniversite açılması
düşünülen iller arasında Kırşehir, Kastamonu, Düzce, Burdur, Uşak, Rize,
Tekirdağ, Erzincan, Aksaray, Giresun, Çorum, Yozgat, Adıyaman, Ordu,
Amasya ve Karaman’ın adı geçmektedir.
Diğer taraftan, YÖK ve
Üniversite rektörlerinin yeni üniversite açılmasına pek sıcak
bakmadıkları ve “yeni üniversite sorunları büyütür” düşüncesinde
oldukları anlaşılmaktadır. Bu durumda cevaplandırılması gereken iki
önemli soru vardır:
1. Yeni üniversitelere ihtiyaç var
mıdır?
2. Eğer varsa nerelere, nasıl ve kaç
üniversite açılmalıdır?
1.Yeni
Üniversitelere İhtiyaç Vardır
19 Haziran 2005 tarihinde
yapılan Öğrenci Seçme Sınavına 1 milyon 730 bin 850 kişi girdi. Ancak,
bunların yaklaşık sadece yüzde 20’si üniversitede okuma şansını elde
edebildi. Bunların yaklaşık yarısı da fakültelere değil, iki yıllık
yüksekokullara kayıt yaptırabildi. Halbuki Devlet üniversiteleri şanslı
% 20’nin olduğu kadar, bu şansı elde edemeyen büyük çoğunluğun da
malıdır. Yeni ve büyük üniversiteler açılmazsa, üniversite kapısındaki
yığılma her yıl daha da artacaktır. Siyasi iktidar, “ben okumak
itiyorum” diye üniversite kapılarında bekleyen yüz binlerin derdine çare
bulma konusunda sorumlu, yetkili ve görevli olmalıdır.
Yükseköğretimde
okullaşmada olduğu kadar sayı ve kalitede bakımından da gelişmiş
ülkelere göre oldukça geride kaldığımız bilinmektedir. Dünyadaki en iyi
500’ün arasına giren tek bir üniversitemizin bile olmayışı kalitenin
açık göstergesidir. Son verilere göre Türkiye’de 53’ü devlet , 24’ü de
özel vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 77 üniversite bulunmaktadır.
2002-2003 öğretim yılı
istatistiklerine göre, Türkiye’de yükseköğretim gören öğrencilerin
toplam sayısı 1.779.731 dir. Bu öğrencilerin 1.394.656’sı fakültelerde,
61.104’ü 4 yılık yüksekokullarda, 323.971’i de 2 yıllık yüksekokullarda
öğretim görmektedir. Açık öğretimde bulunan 661.854 öğrenci toplam
sayıya ( 1.779.731) dahil edilmiştir. Özel eğitim kurumlarının, eğitim
sistemi içindeki payı Japonya’da % 81, Kore’de % 74, ABD’de % 26,
İsviçre’de % 10 iken, Türkiye’de ise 57.213 öğrenci ile sadece % 3
kadardı (şimdi %5.7). Aynı öğretim yılında 23 özel-vakıf üniversitede
toplam 483 doktora öğrencisi vardı. Yani her üniversiteye 21 öğrenci
düşmekteydi. Bu doktora öğretiminde, yani yeni öğretim üyesi
yetiştirmede özel-vakıf üniversitelerinin genelde ne kadar zayıf
olduğunu gösterir.
Türkiye’de açık
öğretimin yükseköğretim içindeki payı (% 37) çok büyüktür, kısa süreli
mesleki ve teknik eğitimin payı (%18) ise Japonya (%44) ve Avustralya
(%66) gibi ileri ülkelerdekinden çok düşüktür.
1995 yılında Türkiye' de yükseköğretim çağ
nüfusunun (18-24 yaş) % 18’i, bir yükseköğretim kurumunda okumaktaydı ve
bu oranla Türkiye Dünya ülkeleri arasında 60.sırada bulunmaktaydı. Söz
konusu oran ABD’de %81, Norveç’te % 55, Güney Kore’de %52, Fransa’da
%50, Birleşik Krallıkta %48, Yunanistan’da %38 idi.
Yükseköğretim Hakkı Temel
İnsan Haklarındandır
Üniversite kapılarında bekleyen ve yükseköğretim görmek isteyen bir
milyonu aşkın insanımıza, ilgili kurumların adil, geçerli ve mantıklı
bir cevap vermeleri gerekir. Çünkü, yükseköğretim de temel ve
vazgeçilmez insan haklarından birisidir. 10 Aralık 1948 yılında kabul
edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 26.1. maddesi aynen
şöyledir:
“Her şahsın eğitime hakkı vardır. Eğitim
parasızdır, hiç olmazsa ilk ve temel eğitim safhalarında böyle
olmalıdır. İlk eğitim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes
istifade edebilmelidir. Yükseköğretim liyakatlerine göre herkese tam
eşitlikle açık olmalıdır.” Liseyi bitirmiş milyonlarca insana “liyakat
nedeniyle sizleri yükseköğretime alamıyoruz” diyebilir miyiz? Cevap
hayır ise, çok sayıda yeni ve büyük üniversitelere sahip olmanın bir
yolunu bulmak zorundayız.
Avrupa Birliğinde
Üniversite Sayıları
Bologna Süreciyle ilgili olarak, 20005 yılı Ocak
ayında, üye ve aday ülkeler yükseköğretimleriyle ilgili yıllık ulusal
raporlarını sundular (bakınız: http://www.aic.lv/ace/ace_disk/Bologna/Reports/index_COUNTR2005.htm).
Ulusal raporlarda 13 ana başlık altında 25 soruya cevap istenmektedir.
İkinci ana başlığın ikinci sorusu, üniversite sayıları, özel ve devlet
sektöründeki öğrenci sayıları ve yüzdeleri, devlet ve özel
üniversitelerin tabi olduğu kuralların aynı olup olmadığı sorulmaktadır.
Türkiye’nin11/01/2005 tarihli raporuna göre, sayıları 24 olan vakıf
üniversiteleri öğrencilerin ancak % 5.7’sine öğretim kapılarını
açabilmişlerdir. Bu raporlara göre, Almanya’da 365; İngiltere’de 132;
İspanya’da 70; Polonya’da 125’i devletin 438 üniversite veya
yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Polonya’da çağ nüfusunun okullaşma
oranı 1990’larda %12 iken: şimdi % 42’ye çıkmıştır. Yükseköğretimde 409
bin öğrencisi olan Macaristan’da 13’ü özel 71 üniversite ve
yükseköğretim kurumu bulunmaktadır.
Diğer önemli bir konu mesleki eğitimin durumudur. Hollanda’da
yükseköğretim öğrencilerinin 187 bini araştırma üniversitelerinde
okurken, 326 bini , yani yaklaşık üçte ikisi mesleki eğitim almaktadır.
Almanya’daki yükseköğretim kurumlarından 191’i mesleki eğitim
vermektedir.
Yukarıdaki bilgiler, Türkiye’de en az 100
kadar Devlet üniversitesinin olması ve bunların en az yarısının mesleki
öğretim vermek üzere yapılandırılması gerektiğini gösterir.
2.Yeni Üniversiteler
Nerelerde Açılmalıdır?
Herhangi bir fakültenin ve
fakültelerden meydana gelen bir üniversitenin açılabilmesi için mutlaka
gerekli olan alt yapı, fiziki imkanlar, akademik ve idari kadronun sayı
ve niteliği belirlenmelidir. Asgari şart yerine getirilmedikçe bir
fakülte ve bir üniversitenin açılamayacağı ve bu hususa aykırı hareket
edilemeyeceği yasalaşmalıdır. Belirlenen ölçüde alt yapı ve insan gücü
bulunmadan, sırf seçim yatırımı veya günlük politika gereği olarak,
özellikle İstanbul-Ankara gibi ana üniversite merkezlerine uzak
bölgelerde, üniversite açmaya teşebbüs etmek, veya özel-vakıf
üniversitelerinin açılmasına izin vermek o memlekete yapılabilecek
iyiliklerden değildir.
Üniversitelerimizde alt yapının ve
fiziki imkanların çağdaş düzeyde olduğu söylenemez. Laboratuar, hastane,
derslik ve kütüphane binalarının yapımı planlanırken, bunların içinin
nasıl ve ne ile doldurulup-donatılacağı da planlanmalı ve yapım işi,
standart iç donatım ile birlikte tamamlanmalıdır. Ancak bundan sonra o
birim hizmete açılabilir. İşte o zaman üniversitelerde öğretim ezberci,
gayesiz ve verimsiz olmaktan kurtarılıp çağdaşlaştırılmış olur.
Üniversite kampusları toplumun
rasgele alınmış bir dilimi olacak şekilde planlanmalıdır. Öğrenci,
öğretim elemanı ve yardımcı personeliyle birlikte kampus nüfusu bir ilçe
nüfusuna ulaşmaktadır. Bundan dolayı, şehir merkezlerinden yaklaşık 20
km uzaklıkta kurulan üniversite kampuslarında her çeşit sosyal ve
kültürel tesis bulunmalıdır. Alış-veriş merkezleri, lokal ve toplantı
salonları, spor salonları, çocuk parkları, ana okulu, ilköğretim okulu,
cami ve mescitleri, güvenlik sistemi hatta mezarlığı bulunmayan
kampuslar toplumun sağlıklı bir kesiti olamazlar.
Diğer taraftan,
üniversite binaları ekonomi, ekoloji ve estetik özellikleri bakımından
çağdaş mimarinin en iyi örnekleri olmalı ve gelecekte de ihtiyaca cevap
verebilecek şekilde planlanmalıdır. Yıkık-dökük, eski, sağlıksız ve
estetikten yoksun yapıların kapılarına “üniversite” veya “fakülte”
tabelaları asılmamalıdır.
Türkiye’nin Yeni ve büyük
üniversitelere ihtiyacı vardır. Hem de bu çok acil bir ihtiyaçtır.
Ancak, yeni ve büyük üniversiteler İstanbul , Ankara ve Bursa gibi
merkezlerde veya bu merkezlerin yakın çevresinde kurulmalıdır. Bir süre
önce Fransa yeni üniversitelerin çoğunu, Paris Üniversitesi I, II, III…XIII
adıyla ( XIII.sü Paris-Nord adını taşıyor) Paris’te kurdu. Üniversite
şehri, tarihi ile, kültürü ile, coğrafyası ve diğer özellik ve
güzellikleri ile eğitim ve öğretime katkıda bulunur ve bulunmalıdır.
Üniversiteyi İstanbul’da okumakla Anadolu’nun uzak ve gelişmemiş bir
köşesinde okumak çok farklı olsa gerek. Küçük bir şehirde doğup, tüm
öğrenimini orada tamamlayan insanların Dünyaya açılmaları ve milletler
arası yarışta yararlı olmaları oldukça zordur.
Anadolu’nun uzak
köşelerinde, o bölgelerin ihtiyacına da cevap verecek programları olan
2-4 yıllık meslek ağırlıklı yükseköğretim kurumları ve belki de “meslek
üniversiteleri” kurulmalıdır. Basında adları geçen illerin büyük
çoğunluğunda ancak meslek üniversiteleri kurulabileceği düşüncesindeyim.
Bu tip üniversitelerde doktora yapma ve yaptırma gereği de olmamalıdır.
Araştırma yapma, bilgi üretme,
araştırıcı yetiştirme ve çok sayıda öğrenciyi barındırma görevi olan
büyük üniversiteler ise ancak İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi
büyük illerin çevresinde kurulmalıdır. İstanbul’da en az 5, Ankara’da 3,
İzmir ve Bursa’da da ikişer üniversite kurulabilir. Bu üniversiteler,
iyi bir yönetim altında, hem akademik hem de öğrenci kapasitesi
bakımından kısa zamanda büyük atılımlar yapabilir. Yeni üniversite için
en önemli zorluk, akademik eleman temini ve yeni akademik eleman
yetiştirme işidir. Büyük illerde yeteri kadar akademik eleman birikimi
olmuştur ve yeni eleman bulma ve yetiştirme işi çok daha kolaydır.
Bir üniversite, üç şey için
diğer üniversitelerle yarışır ve bu yarışta gösterebildiği başarı
oranında da gelişir. Bunların birincisi iyi öğretim üyesi, ikincisi iyi
öğrenci ve üçüncüsü de daha çok maddi destek. Hangi başarılı öğretim
üyesi, veya başarılı öğrenci İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’yı bırakıp
da, 50 yılda bir arpa boyu yol alma şansı olmayan uzak köşedeki
üniversiteyi tercih eder? Merkezden uzak illerde 50-60 yıl önce
kurulduğu halda hala bazı bölümlerinde öğretim üyesi bulunmayan
üniversitelerimiz vardır. Bu durum bize uzak illerdeki üniversitelerin
daha az sayıda fakülte ve bölümden oluşmaları gerektiğini anlatmaktadır.
Ne yazık ki, ya politik nedenlerle ya da mevcut rektörlerin seçmen
sayısını artırma ve kadrolaşma istekleri sonucu olarak, o bölge için
uygun ve gerekli olmayan; ayrıca gelişme şansı da az olan fakülte ve
bölümlerin açılabildiğine şahit olmaktayız.
Sonuç ve
Öneriler
1. Türkiye’nin yeni ve büyük
üniversitelere acilen ihtiyacı vardır. “Okumak istiyorum” diyen her 100
kişiden 75-80’ine kapıları kapamaya devam edemeyiz. Aksine liselerden
mezun her 100 öğrencinin en azından 70-75’ine yükseköğretim görme
şansını sağlamak zorundayız. İşte bu nedenle, yeni, büyük ve dünya
çapında üniversiteler gerekmektedir. Çağ nüfusunun önemli bir kısmına
yükseköğretim imkanı sağlamanın ve sonuçta daha eğitimli bir işgücüne
sahip olmanın başka yolu yoktur.
2. Unutmamak gerekir ki, yeni
üniversite açmanın amacı, bilgi üretmede, topluma hizmette ve çağ
nüfusunun okullaşmasında ileri ülkelerle yarışabilir duruma ulaşmak
olmalıdır. Her ile bir üniversite kazandırmak, politik kazanç sağlamak
ve birilerini memnun etmek değil.
3. Üniversite merkezlerine ve
özellikle büyük şehirlere uzak illerde, araştırma yapma ve bilim adamı
yetiştirme amacı olmayan ve 2-4 yıllık eğitim öğretim veren “meslek
üniversiteleri” kurulmalıdır. Araştırma, bilgi üretme, bilim adamı
yetiştirme ve on binlerce öğrenciye kapı açma görevi olan büyük
üniversiteler için İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük şehirler
ve bu şehirlerin yakın çevresi tercih edilmelidir. İstanbul’da sadece
bir fakültede binden fazla öğretim üyesi birikmişken, uzaklarda “bir
mühür ve bir müdürden” oluşacak yeni üniversitelerin açılması bilime,
ekonomiye ve ekolojiye uygun düşmez.
4. Mevcut büyük üniversitelerin bazı
fakültelerini de bağlamak üzere, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Erzurum,
Kayseri, Samsun ve Trabzon’da birer; İstanbul’da 5, ve Ankara’da ise 3
yeni-büyük devlet üniversitesi açılmalıdır.
5. İstanbul ve Ankara’da açılacak
üniversitelere bu iki şehrin adı ilk isim olarak verilmelidir (örnek:
İstanbul Kartal Üniversitesi, İstanbul Beykoz Üniversitesi gibi).
6. Diğer vilayetlerde açılacak
üniversitelere, daha çok bilim ve kültür alanında tanınmış ve tarihe mal
olmuş büyüklerin adları verilmelidir (örnek: Samsun’da kurulacak ikinci
üniversiteye, Samsunlu olan büyük demokrasi yolcusu Ali Fuat Başgil’ in
adı verilebilir.).
7. Kurulacak yeni üniversitelere üstün yetenekli,
akademik etikten ve çağdaş yükseköğretimle ilgili yeni yönelimlerden
haberdar rektörler ve yöneticiler bulmak gerekir. Yeni üniversitenin,
akademik kadro, bilim üretimi, sosyal hizmet ve toplumla bütünleşme
konularında önemli atılımlar yapabilmesi ve ileri ülkelerdeki
üniversitelerle yarışabilmesi geniş olarak yönetici kadronun
yeteneklerine bağlıdır.
8. Kurulacak yeni üniversitelerin binaları
ekonomi, ekoloji ve estetik özellikleri bakımından çağdaş mimarinin en
iyi örnekleri olmalı ve gelecekte de ihtiyaca cevap verebilecek şekilde
planlanmalıdır. Yıkık-dökük, eski, sağlıksız ve estetikten yoksun
yapıların kapılarına “üniversite” tabelaları asılmamalıdır.
Kaynaklar
1. Burton, B.: A new type of German university takes root in Hamburg.
Chronicle of Higher Education, Vol.45 Issue 28, 1999.
2. Higher Education in Turkey: Implementing the Assumptions of the
Bologna Decleration in 2001-2002 www.bologna-berlin2003.de/pdf/Turkey.pdf
3. Marangoz, C. Çağdaş bilim ve çağdaş üniversite üzerine düşünceler
https://members.tripod.com/bilimpolitikasi/Konular/cagdas.html
4. Marangoz. C.Yükseköğretim Reformunda Geç Kalındı, Umran, Kasım,
53-59, 2003
5. Marangoz, C. Çağdaş üniversite üzerine düşünceler, (Nasıl Bir
Üniversite, Editör: Coşkun Can Aktan ) 159-192, 2004
6. National reports of the implementation of Bologna process period
between Berlin and Bergen ministerial conferences (2003-2005)
http://www.aic.lv/ace/ace_disk/Bologna/Reports/index_COUNTR2005.htm
7. Rosovsky, H. Üniversite: Bir Dekan Anlatıyor. TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitapları, Ankara, 1994
8. TÜSİAD. Türkiye’de ve Dünyada Yükseköğretim, Bilim ve Teknoloji.
İstanbul, 1994.
Prof. Dr. Cafer MARANGOZ
caferm@omu.edu.tr
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı
SAMSUN

|
|