|
||
“ÇAĞDAŞ BİLİM VE ÇAĞDAŞ
ÜNİVERSİTE ÜZERİNE DÜŞÜNCELER”
Giriş Daha
çağdaş bir üniversite ve daha çağdaş bir eğitim sadece bizde değil,
gelişmiş ülkelerde de üzerinde çok düşünülüp kafa yorulan
önemli ve öncelikli konulardan biridir. İngilizler kendi üniversite
ve eğitim sistemlerini tenkid edip yetersiz bulmakta ve Japonya, Amerika
Birleşik Devletleri gibi ülkeler ile karşılaştırmalar yapmaktadır
(1). Diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletleri de kendi eğitim
sistemine ait endişeler duymakta, dünya liderliğini Japonya’ya veya
başka bir ülkeye kaptırmamak için daha iyiyi yakalama gayretini göstermektedir. Çağdaş
üniversite üzerine düşünmeye başlarken ikinci bir tesbit daha yapmalıyız.
O da şöyle ifade edilebilir: Üniversite ve eğitime ait sorunlar ülkemizin
ve milletimizin ana sorunlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Ekonomide,
politikada ve sosyal yapıda bazı sıkıntılar varsa bunların üniversiteye
yansıması kaçınılmazdır. Bir ülkede bakanın değişmesiyle öncelikli
meseleler, eğitim öğretim ve bilimle ilgili plan, yatırım ve teşebbüsler
180 derece değişebiliyorsa; o ülkede köklü, istikrarlı günlük
politikadan etkilenmeyen ve kendini yenileyerek daha iyiye doğru giden sağlıklı
bir eğitim ve üniversite sisteminin varlığından söz edilemez. Onun
içindir ki eğitim, ana okulundan lisans üstü öğretime kadar bir bütün
olarak ele alınmalı ve milli, köklü, kalıcı ve günün şartlarına
göre yenilenebilir bir yapıya kavuşturulmalıdır. Günlük politika,
parti ve koalisyon programları eğitim ve üniversite ile ilgili temel
kuralları altüst etmemelidir. Diğer
taraftan, bilimin yeri ve önemi konusunda da fikir birliği sağlanmalıdır.
Bilim bir vitrin malzemesi olarak görülmemeli, hayatın ayrılmaz bir
parçası haline getirilmelidir. Karşılaşılan problemlerin çözümü
için zaman kaybetmeden ve mutlaka bilime başvurulmalıdır. Eğitim,
bilim ve kültürde olduğu kadar, sanayi, ekonomi, ticaret, tarım,
hayvancılık, savunma, iç ve dış politika ile akla gelebilecek diğer
alanlarda da bilime, bilim adamına ve objektif bilim metodlarıyla üretilen
çözüm yollarına önem ve öncelik vermenin lüzumuna inanmadıkça ve
bu inancın gereğini yerine getirmedikce ileri ve çağdaş bir toplumu
kurmak mümkün değildir. Refah,
sağlık, kalkınma, milli birlik, iç ve dış güvenlik hükümetlerin
çözmek için uğraştığı başlıca meselelerdendir. Hükümetler
bilim konusuyla da yakından ilgilenmek zorundadır. Bilim alanında
yeterli ilerleme olmadan refah sağlanamaz, işsizlik önlenemez, huzur ve
güvenlik korunamaz. Durum
Tesbiti Türkiye
çağdaş üniversite ile çağdaş bilim ve teknolojinin neresindedir? Bu
sorunun cevabını bulmak için durum tesbiti yapılmalıdır.Yükseköğretimde
okullaşma bakımından gelişmiş ülkelere göre oldukça geride kaldığımız
bilinmektedir. 1992-1993
öğretim yılı istatistiklerine göre Türkiye’nin yükseköğretimde
okullaşma oranı, açıköğretim dahil % 17.3, sadece örgün öğretimde
ise % 10.1’dir. Bu oran Amerika Birleşik Devletleri’nde % 75’e ulaşmaktadır. Türkiye’de
açıköğretimin yükseköğretim içindeki payı (%42) çok büyüktür,
kısa süreli mesleki ve teknik eğitimin payı (%10) ise Japonya (%44) ve
Avustralya (%66) gibi ileri ülkelerdekinden çok düşüktür. İsviçre,
Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde ders veren bir öğretim elemanı başına
8-10 örgün öğretim öğrencisi düşerken, bu oran Türkiye’de
24’dür. Özel
eğitim kurumlarının, eğitim sistemi içindeki payı Japonya’da % 81,
Kore’de % 74, ABD’de % 26, İsviçre’de % 10 iken, Türkiye’de
sadece % 1.43’dür. Malezya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yükseköğretime
ayırdığı kaynak ülkemizdekine kıyasla oldukça yüksektir. Bilim ve
teknoloji araştırma-geliştirme faaliyetleri için harcanan paranın
gayrisafi milli hasılaya (GSMH) oranı %0.33’dür. Bu oran İsrail’de
%3.1, Japonya’da %2.98, ABD’de %2.78, Kore’de %1.99’dur. Eşik değerin
% 1 civarında olduğu kabul edilir ki bizde de en azından % 1’e çıkarılması
gerekir. Çalışan
onbin nüfus başına düşen Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) personel sayısı
Almanya’da 143, İsviçre’de 142, Japonya’da 138, ABD’de 77,
Hindistan’da 62, Kore’de 53 iken Türkiye’de 7’dir. Eşik
değerin 15 civarında olduğu bilinmektedir. Sanayi
kesiminin milli Ar-Ge sistemi içindeki payı ileri ülkelerde % 50’nin
üzerindedir. Mesela İsviçre’de % 97, Japonya’da % 80, Şili’de %
49 olan bu pay Türkiye’de % 20 civarındadır (2, 3) . Yani, Türk
sanayisi üzerine düşen görevi yapmamaktadır. Türkiye
dünya ülkeleri arasında nüfus büyüklüğü açısından 16. sırada,
ekonomik güç bakımından 17. sırada iken; fen bilimleri alanındaki
yayın sayısına, yani dünya bilimine katkı bakımından 37. ve yılda
tescil edilen patent sayısı bakımından 50. sıradadır. Diğer
taraftan, dünyanın 100 zengini arasına giren işadamlarımız
vardır. Fakat ne yazık ki, bu işadamlarımız tarafından
kurulmuş ve dünyanın en ileri 100 araştırma-geliştirme merkezi arasına
girmiş bir kuruluş yoktur. Üniversitelerimizde, ortalama altı öğretim üyesinden sadece birinin uluslararası seviyede yayın yaptığı tesbit edilmiştir. Halbuki üniversite öğretim üyelerinden en az % 50’sinin nitelikli yayın yapması gerekir.
|